Eskişehir’e çok uzun yıllardır gitmemiştim. 90’larda gördüğüm Eskişehir, klasik bir Anadolu bozkır şehri idi. Aslında 3 günlük bu kaçma fırsatı çıktığında planım Fransa Alsace bölgesini gezmekti, ama döviz kurları bir anda aşırı artıp uçak bileti ve oteller gereksiz pahalılaşınca dedim ki, kendimi iyi hissedeceğim ve bolca yürüyüp sokaklarını keşfedebileceğim nereye gidebilirim? Seçimimden dolayı son derece memnunum.
Öncelikle artık İstanbul’dan Eskişehir’e gitmek çok kolay. Bostancı’dan hızlı trenle 41 TL’ye 3 saatte Eskişehir’de oluyorsunuz. Ben sabah erken bindim, 10:30 gibi Eskişehir’de idim, dolu dolu iki gece ve 3 gün kalıp, 3.gün akşam treni ile geri döndüm. Sadece Eskişehir şehir içi gezisi yapacaksanız bu süre ideal, görülmedik yer bırakmadım. Çok istediğim Frig yolunu boydan boya yürüme gezisi ise başka bir zamana kaldı.
Buyrun size 3 gün için birebir program, hangi müze, hangi park, hangi aktivite, nerede ne yemeli tümü dahil, hap gibi. Birebir uygulayabilirsiniz.Yazıda fazla link yok, ya da her yeri bölerek birkaç yazı çıkarmadım, aradığınız her şey burada.
Eskişehir – 1.Gün:
Saat 11: 00 gibi otele yerleşme. Ben otel tercihimi merkezi ve ucuz olduğu için Castello Hotel’den yana yaptım. Mümkünse otel bakarken Espark, Doktorlar Caddesi taraflarını tercih edin, her yere yürüyebilirsiniz. Hem Porsuk Adalar bölgesine, hem Hamamyoluna, hem de Odunpazarı’na oldukça yakın. Ben Eskişehir’de sadece Sazova ve Kentpark’a minibüsle gittim, geri kalan her yeri yürüdüm.
Bir bilgi daha, otelde 2 gece konaklama ve tren biletlerine toplam 300 TL ödedim.
Odunpazarı: İlk günüm büyük ölçüde Odunpazarı’nda geçti ki buraya gelince gezmeye Odunpazarı’ndan başlamak doğrudan rahatlatıcı ve iyi ki geldim dedirtici bir etki yaratıyor. Odunpazarı, sadece Eskişehir’in değil, buram buram kokan tarihiyle, geleneksel el sanatları merkezi olmasıyla, dokusuyla, müzelerinin, camilerinin, konak ve çeşmelerinin sunuluş şekli ile müsnesna bir bölge.
Aslında Eskişehir tarihsel olarak güneyindeki bu tepede kentsel gelişimine başlamış. Dağ köylüleri, ormandan getirdikleri odunları burada sattıkları için adı Odunpazarı. Ahşap konaklar, Anadolu-Türk kentlerinin geleneksel dokusunu taşıyor ve hiç bozulmadan restore edilerek kültürel tarihimize kazandırılmış.
Müzeler: Odunpazarı, aynı zamanda müzeler bölgesi. Kesinlikle kaçırmamanız gereken müzeler var, olmasa da olurlar da var. Aşağıda sıraladım. Bir de bilgi, Balmumu Müzesi dışındakiler kadınlara 2-3 TL, erkeklere 3-4 TL. Pozitif ayrımcılık
- Tayfun Talipoğlu Daktilo Sergisi:Türkiye’nin ilk daktilo galerisi, tarihi bir konağın odalarında sergileniyor. Gazeteci Tayfun Talipoğlu’nın daktilo koleksiyonuna ilave olarak, Bülent Ecevit’in de daktilosu burada. Her ikisi de masalarına oturmuş önlerinde daktiloları ile size bekliyorlar.
- Lületaşı Galerisi:Kurşunlu Külliyesi’nin içindeki lületaşı galerisinde 60 sanatçının 400’e yakın eseri sergileniyor. Biliyorsunuz dünyanın neredeyse bütün lületaşı stoğu Eskişehir’den çıkıyor.
- Cam Sanatları Merkezi:Lületaşı galerisinin hemen yanında, bence olmasa da olur
- Osman Yaşar Tanaçan Fotoğraf Galerisi:Bu da aynı Külliye’nin içinde. İşte burası harika. Eski fotoğraf makineleri, film projektörleri, argandizörler, zamanda yolculuk.
- Ahşap Eserler Galerisi: Külliyenin kervansaray kısmında. Dünyanın her yerinden ahşap oymacılarının eserleri sergileniyor.
- Kurtuluş Müzesi:Eski konaklardan biri restore edilip Kurtuluş Savaşı ile ilgili bilgi ve belgeler derlenmiş. İçinde yer alan bir odada kurulan sistemle TBMM önünde Atatürk ile foto çektirebiliyorsunuz. Özellikle çocukların mutlaka görülmesi gereken bir müze.
- Yeşil Efendi Konağı: Konağın özelliği, Cumhuriyet’in ilk milletvekillerinden Yeşil Efendi lakaplı Halil İbrahim Efendi’ye ait olması ve Mustafa Kemal’in Eskişehir’e geldiğinde burada ağırlanmış olması. İçindeki galeride Kurtuluş Savaşı hazırlık dönemine ilişkin belgeler ve materyaller mevcut.
- Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi: “Madame Tussaud” müzelerinin Eskişehir şubesi. Sn. Büyükerşen’in Belediye’ye bağışladığı, tarihi kişiler ile yerli ve yabancı 160 ünlü kişinin balmumu heykelleri, kronolojik olarak sergileniyor.
- Çağdaş Cam Sanatları Müzesi: Cam işçiliğinin doğduğu şehirde cam sanatının farklı dönemlere ait eserleri sergileniyor.
Odunpazarı’nda, sokaklarda kaybolun, konakları, türbeleri, camileri, çeşmeleri ve müzeleri ince ince gezin derim. Bölgeye ait eserleri, Arasta El Sanatları Çarşısı ya da bence burada en kaçırılmaması gereken yer olan Atlıhan El Sanatları Çarşısı’nı gezerek inceleyebilir, hediyelik alabilirsiniz. Evler yağlıboya tablo gibi zaten, dar sokaklarında sadece yürümek bile başlı başına bir keyif.
Bölgede, Kırım Tatar kültürü doğal olarak sunumlara da yansımış, acıkırsanız çibörek yemelisiniz mutlaka. Herkes şehir merkezindeki Papağan Çibörek’i önerse de bence asıl çibörek burada. Arasta çarşısının hemen yanındaki Kırım Tatar Çibörek Evi. Yediklerimin en iyisi, bir kere hamuru çok ince ve içi aşırı sulu değil, tam kıvamında. Çay kahve içmek için de Rasta Cafe’ye uğrayabilirsiniz, dekorasyonu çok güzel, sahibi çok tatlı.
Ben tüm bu müzeler, yemek, çay molaları, Atlıhan Çarşısı ve sokaklarda fotoğraf çekerek Odunpazarı’nda dolu dolu 6 zevkli saat geçirdim. Yazıyı kolay okuyun diye resimleri aralara eklemedim, aşağıda toplu halde bazı örnekleri verdim:)
Şehir Merkezi: Odunpazarı’ndan yürüyerek şehir merkezine döndüm. Benim şehir merkezi olarak kendi kendime tanımladığım yer, bir ucunda Espark (AVM) olan Cengiz Topel Caddesi, ona paralel olan ve bizim İstiklal’in eski haline benzediği için içimi sızlatan yemyeşil Doktorlar Caddesi, onun hemen paraleli Porsuk çayının iki tarafındaki yürüyüş yolu ve sıra sıra cafeler, diğer tarafında Porsuk Adalar denilen bölgenin arka taraflarından Şair Fuzuli’nin çevresindeki daracık sokaklar, Hamamyolu bölgesi ve İki Eylül Caddesi. Bunların kesişimi Köprübaşı, merkez nokta. Bu bölgenin Hamamyolu tarafı bizim Eminönü gibi, ne satıldığına göre bölge bölge ayrılmış durumda ve gezmesi çok zevkli. Yoruldukça Porsuk tarafına dönüp bir cafede dinlenebilirsiniz. Eskişehir’de kitap cafeler oldukça fazla ve çok güzeller. Ben yoruldukça Adımlar Kitap Cafe’de mola verdim, bahçesi çok güzel ve masalarda şarj için priz var:)
Bu bölge, Sn. Büyükerşen’in şehre kazandırdığı heykellerle süslü. Her köşeden, her meydandan bir heykel çıkıyor. Ne mutlu Eskişehirlilere.
Daha sonra, Tepebaşı Cengiz Topel Caddesi üzerinden Espark AVM tarafına, Üniversite Bulvarı’na yürüdüm. Bu bölgede eskiden sebze meyve hali olup restore edilmiş küçük ve çok şirin bir yer daha var: Haller Gençlik Merkezi. İçinde küçük butikler ve cafeler var, düzayak ve restorasyonu çok güzel. Burası da mutlaka görülmeli. Haller Gençlik Merkezi’nin karşı tarafındaki ara sokaklarda ise yeni nesil kahveciler sıra sıra açılmışlar. Burada yaş ortalaması giderek düşüyor ki çok normal, Eskişehir öğrenci şehri ve bu nedenle de çok genç ve cıvıl cıvıl. Yeni nesil kahvecilerden ikisini denedim, gönül rahatlığı ile öneriyorum. Hey Joe Cafe ve Walkers Cafe. Eskişehir’e gelirseniz, bu bölgeyi de kaçırmamanızı öneririm
Akşam olduğunda, kendimi en olmak istediğim yere, yine Tepebaşı’nda, Doktorlar Caddesini kesen Silo Sokak’taki ünlü Varuna Gezgin-Cafe del Mondo’ya attım. Burası Eskişehir’de gezginlerin uğrak yeri, dekorasyonu ve ortamı gerçekten çok güzel. Varuna Gezgin Cafe’nin hemen dibinde Hacet sokak ve paralel sokaklarda barlar, balık restoranları sıralanmış, burası Kadıköy gibi hareketli. Özellikle Cumartesi geceleri izdiham yaşanıyormuş.
Eskişehir – 2. Gün
Sabah erkenden kahvaltı için otelden çıkıp Şair Fuzuli Caddesi üzerinden ilerleyerek Doyuran Kahvaltı Salonu’na ulaştım. Burası, Beşiktaş Çakmak Kahvaltıcısı tadında eski usul bir kahvaltıcı. Menemeni ve ortamı, böyle kahvaltı salonlarını sevenler için ideal, lüks arayanlar gitmesin. Sıkı bir kahvaltıdan sonra ver elini Eskişehir’de en merak ettiğim yere doğru ilerleme
Devrim Arabası: Bildiğiniz gibi, 1961 yılında Eskişehir Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Atölyesi bünyesinde çalışan mühendisler grubu tarafından siyah, sarı ve beyaz renkte üç adet yerli otomobil üretiliyor, hem de 5 ay gibi kısa bir sürede. Bu üç otomobil, Türkiye’nin ilk ve tek yerli otomobil yapımı demesidir ve 1961’de Cumhuriyet Bayramı’nda dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in kullanımına sunulup benzin konmadığı için yola çıktıktan hemen sonra durmuş, apar topar rafa kaldırılmıştır. Projenin baş mühendislerinden olan ve yönetim ekibinde bulunan Rıfat Serdaroğlu, annemin kuzeni olduğundan, biz bu konuyla ilgili pek çok hikaye dinledik, burada komplo teorilerine girmeyeceğim. İşte o arabalardan beyaz olan, bugün Eskişehir Tülomsaş TCDD Eskişehir Müzesi’nde sergileniyor. Trenler çok özel değil midir zaten, bazen kavuşma, çokça ayrılık, hüzün ve mutluluk bir arada. Müzenin bahçesinde eski lokomotifler de Devrim Arabası ile birlikte sizleri bekliyor.
Sazova Parkı: Tülomsaş tarafına gelince buradan dolmuşla Sazova Parkı’na kolayca ulaştım. Eskişehir’de, sadece Sazova Parkı ve Kentpark’a vasıta ile gittim, bunun dışında tüm şehir düzayak ve yürüyerek gezmek hem kolay hem zevkli.
Parkın güzelliği şu, çok büyük ve alabildiğine yeşil. 400.000 metrekarelik bir alanda pek çok alternatif var görülecek. Disneyland şatosu olarak geçen Masal Şatosu, Kristof Kolomb’un gemisi Santa Maria’dan esinlenen Korsan Gemi, Sabancı Uzay Evi, 2.200 balığın yaşadığı akvaryumlardan oluşan Eti Sualtı Dünyası, Hayvanat Bahçesi ve Japon Bahçesi bunlardan en önemlileri.
Parkta rahatça 3-4 saat geçirebilirsiniz. Daha sonra dönüş yolunda görmenizi önerdiğim bir park daha var.
Uğur Mumcu Parkı: Bu kısım çok üzücü, saygı duruşu benim için. Parkın girişinde, 16 farklı şehirden gelen mermerlere basılmış gazete küpürlerinden oluşan Uğur Mumcu Anıtı karşılıyor sizi. Hemen ilerisinde ise katledildiği arabanın enkazı camekan içinde sizi bekliyor. Eskişehir’e bir kez daha bravo diyor, duamı ediyor ve boynum bükük ayrılıyorum parktan. Buraya gitmek Eskişehir’e yolu düşen ve ülkesini seven herkesin görevi olmalıdır.
Tekrar şehir merkezine dönüp Porsuk çayı kenarında mola veriyorum. Akşam olmak üzere.
Akşam, bu sefer Espark’ın diğer tarafına, Vişnelik bölgesine gidiyorum. Bu arada Espark’ın arka kapısında bildiğiniz gibi Ali İsmail Korkmaz’ın heykeli var, benim şansıma bakıma götürmüşler, göremedim, atlamayın diye yazıyorum.
Vişnelik bölgesi, yeni gelişen, şehrin güzel evlerinin, parklarının, cafelerinin olduğu modern kısmı. Bölgeyi gezmeden önce Espark yakınlarındaki Varuna Memphis’e gittim yemek için, ortam çok iyiydi. Arkasından Eskişehir’de yaşayan kuzenim sayesinde, yerellerin gittiği başka bir park keşfettim.
Kanlı Kavak Parkı: Eskişehir kitaplarında, gezilecek yerler listesinde pek adı geçmeyen, ama bence Eskişehir’in en en güzel yeri bu park. Herhalde yerel halk kendi gittiği yerin kendisine ait kalmasını istemiş. İçinden Porsuk nehri geçen kavaklarla süslü parkta, nehir üzerinde nostaljik köprüler, fenerlerle aydınlatılmış çay bahçeleri, huzurlu yürüyüş yolları var. Eskişehir’e bir günlüğüne bile gelseniz, hiçbir yeri göremeyecek olsanız bile binin bir taksiye ve buraya gelin, bütün yorgunluğunuz gider, gençleşirsiniz. Parkın adı, kavuşamadığı için kendilerini kavaklara asan aşıklardan geliyormuş.
Geceyi, Barlar Sokağı’nda bir tur atıp tamamlıyorum.
Eskişehir – 3. Gün
Sabah, Şair Fuzuli ile Porsuk Çayı’nın birleştiği köşedeki ara sokakta bulunan Hotn’Fun’da kahvaltı yaparak güne başlıyorum. Tavsiye ediyorum, dekoru çok tatlı, serpme kahvaltısı oldukça iyi.
Kentpark: Kahvaltı sonrası diğer bir büyük parka, Kentpark’a uzandım. Burası Otobüs Terminalinin karşısında, Türkiye’nin ilk yapay pjajı olan park. Mutlaka gidilmek zorunda mi, hayır. Tercih size kalmış. Bence şehrin içi çok daha güzel.
Eti Arkeoloji Müzesi: Türkiye’de açılmış ilk özel müze olan Eti Arkeoloji Müzesi’nde, Eskişehir ören yerlerinde kazılarda bulunan mermer heykeller, sikkeler, takılar, toprak kaplar güzel bir sunumla sergileniyor. Meraklısı için kaçırılmaması gereken bir müze daha.
Sahaflar Sokağı: Aslında sokağın adı bu değil, ama İnsancıl Kitabevi Yeşildere sokağına damgasını öyle bir vurmuş ki. Şair Fuzuli Caddesi’ni kesen sokaklardan birinde, Odunpazarı’na yakın, iddialı olacak ama Türkiye’de gördüğüm en iyi kitapevlerinden biri burası. Çok fazla iyi kitap var, bulamadığınız kitapları bulma konusunda iyiler, kelepir satıyorlar, kitap okuyan insanlar ve çok değerli öneriler veriyorlar. Üyelik sistemleri var, kitap kiralayabiliyor, okuduğunuzu satabiliyor, kitap aldıkça puan kazanıyorsunuz. Herhalde Eskişehir gezimde en mutlu olduğum anları burada rafların arasında geçirdim.
İnsancıl Sahaftan çıkınca, hemen iki bina yanında bir de Eskişehir Kitapçısı var, burası kitap cafe, çalışanları çok tatlı, çayı çok güzel.
Kitapçılarda öğleden sonrayı ettikten sonra, sıra Hüsnüniyet Lokantası’nda tencere yemeklerini tatmada. Üç tabak lezzetli ev yemeği yiyip 20 TL vermek de cabası. Köprübaşı Orduevinin hemen arkasında.
Yağan yağmur biraz dinip hava açınca, yapmak isteyip yapamadığım gondol sefasını da gerçekleştirdim. Evet, Porsuk Adalar tarafında Köpribaşı’nda hem gondol hem de bot turları yapılıyor. Ailenizle keyifli zaman geçireceğiniz kısa bir aktivite daha.
Yavaş yavaş dönüşe hazırlanıyorum tren garına doğru, ama hediye alınacak daha.
Eskişehir’den ne alınır?
Tanınmış Helvacı’dan tahin helvası: Evet adı bu, Köprübaşı’na çok yakın, zaten önündeki kuyruktan anlarsınız doğru yerde olduğunuzu. Met helvası mı yahin helvası mı derseniz bence kesinlikle klasik tahin helvası.
Kara Kedi Bozacısı’ndan boza: Ünü Türkiye’ye yayılmış Kara Kedi’nin bozası efsane, şekeri az, kaşıkla yeniyor, paket de yapıyorlar, bozulmuyor, denend
Bulduğunuz bir kuruyemişçiden leblebi kurabiyesi: Ben iki paket aldım, pişmanım, bir günde bitirdik. Hani çocukluğumuzun leblebi tozunun sıkıştırılmış hali.
Lületaşından yapılmış hediyelikler
Bir gezinin daha sonu geldi, ama 3 gün dolu dolu ve çok huzurluydu. Mümkünse havalar daha da ısınmadan, ya da sonbaharda, çocuklarınızı alın, Eskişehir’e götürün, şehircilik nasıl olur yerinde deneyimleyerek öğrensinler.
Sevgiler,
Beni instagram ve facebook’tan takip edin, yazılarımın özetleri ve vurguladığım kısımlarından hızlıca haberdar olun. @ayseningezileri
20 Mayıs 2019