Avusturya

Avrupa’nın En Masalsı Bölgesi: Hallstatt ve Göller

Salzburg’a uçup, küçük ama son derece düzenli bu güzel şehirde tarihe doyup doğal güzellikler açısından Avrupa’nın en masalsı kasabalarından biri olan Hallstatt’a geçmek bir seyahatten beklenen her türlü mutluluk sebebini karşılıyor gerçekten.

Salzburg’dan Hallstatt’a gitmenin en doğru yöntemi araç kiralamak. Salzburg’da satılan günlük paket turlara da bakılabilir ancak hem daha pahalı, hem de kalabalık bir gruba bağlı kalarak gezmek hiç tercih etmediğimiz bir yöntem. Araç kiralamanın en büyük avantajı ise Salzburg-Hallstatt arasında yolda durmanızı mutlaka önerdiğim köyler: Yani Fuschl am See, St Gilgen ve St Wolfgang köyleri. Hallstatt tabii ki harika bir yer, ama bu köylerin de altında kalır yanı yok, üstüne bir de aşırı sakinler.

Bölge, dağlık olduğundan yazın oldukça serin, doğanın en güzel halini görmek için mutlaka yaz aylarında gidilmeli. Temmuz ayında bulunduğumuz iki günde de ara ara sağanak yağmur yağdı, şemsiyenizi ve anorağınızı mutlaka yanınıza alın.

Biz, aslında Sr. Gilgen ve St. Wolfgang köylerinde ikişer saatlik molalar verme planı yapmıştık, ancak Salzburg’dan çıkar çıkmaz Fuschl am See köyünü görünce buraya da uğrayalım dedik, o kadar sevdik ki St. Wolfgang’ı elemek zorunda kaldık. Kesin olan bir şey var ki bu bölgeye bir kaç gün ayırabilirseniz asla pişman olmazsanız. Oldukça şirin minicik yerleşim yerlerinde zamanı köylerin sakinleri gibi yaşayıp, mavi ve yeşile doyup dönmeniz garanti. Bir önemli nokta daha, İstanbul Havalimanı’na indiğinizde bunalıma girmek kaçınılmaz.

Biz, aslında Sr. Gilgen ve St. Wolfgang köylerinde ikişer saatlik molalar verme planı yapmıştık, ancak Salzburg’dan çıkar çıkmaz Fuschl am See köyünü görünce buraya da uğrayalım dedik, o kadar sevdik ki St. Wolfgang’ı elemek zorunda kaldık. Kesin olan bir şey var ki bu bölgeye bir kaç gün ayırabilirseniz asla pişman olmazsanız. Oldukça şirin minicik yerleşim yerlerinde zamanı köylerin sakinleri gibi yaşayıp, mavi ve yeşile doyup dönmeniz garanti. Bir önemli nokta daha, İstanbul Havalimanı’na indiğinizde bunalıma girmek kaçınılmaz.

Araç dışında diğer seçenek tren. Salzburg ve Viyana’dan Hallstatt’a düzenli tren var.

Fuschl am See:

Salzburg’a sadece 20 km uzaklıkta bir cennet. Hemen yakınlarında ünlülerin ve Avrupa sosyetesinin uğrak merkezi spalarıyla ünlü Bad Ischl kasabası var. Biz Hallstatt yolu üzerinde muhteşem manzarayı görünce sert bir frenle sola kırdık. İyi ki de yapmışız, çünkü burası da açık havada bir spa etkisi yaratıyor: Sakin, huzurlu, harika bir havası olan bir masal kasabası burası. Evler, yöreye özgü mimariyle bir bütünlük arzediyor, en yüksek yer 4 katlı. Sokaklar yürüyüş için ideal, her yer çiçek, bakımlı, tertemiz, hava serin mi serin.

Buralarda konaklama alternatifi çok, ancak ciddi paraları gözden çıkarmak gerekiyor. Bu nedenle en güzeli, 2 saatlik bir tadım yapıp yola devam etmek. Köyde ne yapılabilir? Sokaklarda yürünüp her evin çiçekli balkonları seyredilebilir, meydana varılınca göl tarafına devam edilip muhteşem manzaranın tadına varılabilir, gölde yüzen kuğu ve ördekler beslenebilir. Bundan sonrasını fotolar anlatsın

Fusch am See’de mutlaka görmenizi önereceğim tam girişte Salzburg’dan gelirken solunuzda muhteşem bir yapı göreceksiniz. Burası, Redbull’un Genel Müdürlüğü. Yani keşke bizde plazaları diken zihniyetler burayı bir görse. Mutlak çalışan memnuniyeti nasıl sağlanır sorusunun en güzel cevabı. Girişe aracı parkedip şaşkınlık nidaları çıkara çıkara bahçesini gezebilir, insanların nasıl bir cennette çalıştığını görüp aşırı kıskanabilirsiniz. Benim tüm bu gezide mimari detaylar anlamında en etkilendiğim yer oldu.

St Gilgen:

Aslında amacımız Wolfgangsee’nin iki köyünü birden gezmekti ancak Hallstatt’a öğlen varmak istediğimizden ve aşırı yağmurdan dolayı daha yakın olana, St. Gilgen’e gitmeye karar verdik. Yol üzerinde bir kıvrımı dönünce bir anda karşınıza çıkan göl ve kenarına kurulmuş minicik bir köy burası. Yaşayanları kıskanılmayacak gibi değil, tabii biz sıkılırız, ne bir ses var, ne bir karmaşa, bir ucundan diğeri maksimum yarım saat, bütün evler aynı mimaride, orta meydanda cafeler, Avrupa’nın doğa ve sağlık turizmi açısından en müstesna yerlerinden biri burası. Yaş ortalaması 60 üstü. Herhangi bir standart insan yaşı 60 üstü iken buraya yerleşse bence normal ömrüne minimum artı 10 yıl ekler. Bu güzel köyde de her pencereden Mozart notaları yükseliyor, kahvemizi içip yolumuza devam ediyoruz. İstikamet, Hallstatt.

Hallstatt: Dünyanın en çok fotoğrafı çekilen 5 noktasından biri

Hani sosyal medyada “ölmeden önce yapılması gereken bilmem kaç şey, görülmesi gereken xyz yer” gibi yazılar çıkar ya, Hallstatt işte her türlü listede ilk başlarda yer alacak bir kasaba. Avusturya’nın kendisinden de ünlü oldu, artık ayakbastı parası alacaklar yakında diye düşünüyorum. Nüfusu 1.000 kişiden oluşan minicik bir kasabaya yılda 1 milyona yakın turist geliyor ve gelen turistlerin büyük bölümü Asyalı. Öyle ki, daracık sokakta yürümek, hatta ayakta durmak imkansız. İşte Hallstatt bu açıdan beni çok mutlu etmedi. Her pozu ayarladığınızda bir Asyalı kadraja giriyor, tam güzel bir manzara yakaladınız önünüzde saatlerce resim çektiren bir Asyalı grup oluyor. Bu minicik kasaba, Nat Geografic’nun bir araştırmasına göre dünyada en çok fotoğrafı çekilen 5 yerden biriymiş. Daha da ilginci, Çinliler, kasabanın bir replikasını kendi topraklarına yaptırmış. Çin’in Hallstatt’ı yani. Fikrimi sorarsanız, evet mükemmel bir yer, ama Çinlilerin tepkisi de biraz abartı.1

Biz Hallstatt’a Temmuz başı gittik, tüm gün yağmur yağdı. Bütün resimleri yağmur altında çektik, gri bir gözyüzü eşlik etti bize. Havaya güvenilmiyor buralarda, çok dağlık bölge, belki Ekim’de gidilse öyle bir şans olur ki hava açık, Asyalı turist az olur. Yani tamamen kısmet.

Hallstatt’da meşhur tuz madenleri, her fotoğrafın vazgeçilmez fonu kilise, göle paralel ana cadde (zaten başka yok) ve ünlü meydan var. Gezilecek yerleri anlatmak biraz gereksiz, çünkü her yer gezilecek yer. Hallstatt’da her bir noktadan büyülü bir manzara var, işte asıl görülmesi gereken de bu manzara.

Hallstatt’da manzarayı izlemek dışında kaçırılmaması gereken aktiviteler;

Tuz Madenleri ve Skywalk:

Tuz madenleri, dünyanın en eski tuz madenleri ve tepesine çıktığınızda nefes kesici bir Hallstatt manzarası göreceğiniz noktalardan biri. Tuz Madenleri’ne çıkmak için iki seçeneğiniz var; 1 saatlik bir yürüyüş parkuru veya 4 dakikalık bir füniküler seçeneği. Toplamda 30 euro vererek fünikülerle gidip dönmek, vakit kısıtınız varsa en mantıklısı. Yukarı çıktığınızda, meşhur Skywalk’ta yürüyüp bol bol foto çekebilirsiniz.

BeinHause (Kemik Evi):

Hallstatt’daki kemik ev eskiden ölülerin eve konulma geleneğinin bir parçası olarak günümüze kadar gelmiş ve içinde 1200’e yakın kafatası bulunuyor. Bu kemik ev St Michael Kilisesi’nin girişinde yer alan minik bir müze aynı zamanda. 1700’lü yıllarda mezarlıklar dolunca çözüm olarak ölülerin kafataslarını ve kemiklerini çıkarıp kurutmuşlar ve hatta boyamışlar. Burada en son konulan kafatası ise 1983 yılında ölen bir kadına ait ve altın dişini de dikkatli bakarsanız görebiliyorsunuz. Buraya giriş ücreti yalnızca 1.5 euro, güzel bir tanıtım broşürü de var, gerçekten çok ilginç bir yer.

Gölde Keyif:

Hallstatt’da ana karakter göl, dolayısıyla gölde hava şartları müsaitse kano ve kayaking yapabilirsiniz. Bizim şansımıza aşırı yağmurlu bir gündü, ama kuğularla takılmak ve bol bol resim çekmek de yeterince keyifli.

Hallstatt’da dürüst olmak gerekirse 4-5 saatte yer yeri görüyorsunuz, o kadar küçük bir köy ki. Konaklama seçenekleri çok pahalı, biz farklı bir rota denediğimiz için Hallstatt’ta konaklamadık. Gezimiz, Hallstatt sonrası kiralık aracımızla Slovenya’ya geçmek suretiyle devam etti. Bu rotayı Slovenya yazımda detaylandıracağım. Siz eğer haftasonu için bu tarafa gelecekseniz Salzburg’da konaklayın, günübirlik Hallstatt yapın. İnanın yetiyor, çünkü köy aşırı turistik olduğu ve mekan kısıtı yüzünden her açıdan, yeme içme açısından da oldukça pahalı. Ama buralara kadar gelmişken göle nazır güzel bir yemek yemeden dönmeyeyim derseniz tam meydanda yeralan Restaurant zum Salzbaron (meşhur büyük sarı ev) iyi bir seçenek. Kocaman bir terası var ve hem meydanı hem de gölü izleyebiliyorsunuz. Hallstatt’ta yemek için en iyi seçenekse balık. Daha aperatif tarzı bir yer arıyorsanız Bacts’s Polreich isimli cafeyi öneririm, pizza, tatlı ve kahveleri oldukça iyi.

Keyifli gezmeler,

Beni instagram ve facebook’tan takip edin, yazılarımın özetleri ve vurguladığım kısımlarından hızlıca haberdar olun. @ayseningezileri

29 Ağustos 2019