Umarım bir gün blogumun İtalya sekmesinde tüm şehirler tanıtılmış olacak. Bu en büyük dileğim.
İtalya’nın en çelişkilerle dolu şehri Napoli. Milano’nun zenginliği, Roma’nın tarihi, Floransa’nın sanatı, hepsinden biraz var, karmakarışık, fazla göç almış, kocaman bir şehir, belki gerçek İtalya. Peki Napoli’ye sadece Napoliten pizza yemeye mi gelinir? Evet. Ama öte yandan da bu şehri gidilecek yerler listesine eklemek için geçerli sebepler var.
İtalya’ya hayranım. İnanılmaz bir tarih, harika müzeler, tam benim damak tadıma uygun yemekler, korunmuş bir doğa var. Bu saydıklarım İtalya’nın tümü için geçerli ama güneyde bir de insanlar başka tatlı. Daha az gelişmiş olduğundan belki sıcak, doğal, bol el kol hareketiyle konuşan güneyin İtalyanlarına bayılıyorum. Napoli’nin kesinlikle ruhu var. Ayrıca İtalya’nın 3. büyük şehri ve en eski krallıklardan biri. Eski adı Neopolis (yeni şehir) günümüzde Napoli olmuş.
Napoli’liler kuzeylileri pek sevmiyor. Kuzeyliler de onları pis, kanunsuz, kaba buluyor. Bunlar bir noktaya kadar doğru ama bu benim Napoli’yi sevmeme engel değil. Belki bize yakın bir kültürleri olduğu için, bir tarafta çok iyi korunmuş bir yapı, hemen arka sokakta pencerelerden sarkan donlar, sümüklü ayakkabısız top oynayan küçükler, eline pizza almış yağlarını akıta akıta yiyerek yürüyenler, kaotik mi evet ama bıkmadık mı temiz kurallı Avrupa şehirlerinden?
Napoli’de Maradona’ya bayılıyorlar, çünkü İtalya’daki Dünya kupasında ben kendimi Napoli’li hissediyorum demiş ve Napoli halkı kendi ülkelerini değil Arjantin’i desteklemiş. Napoli’de futbol çok önemli, ben yıllar önce Beşiktaş maçına gittiğimde bize oldukça sorun çıkarmışlardı.
İtalya gezilerinde genellikle Napoli ilk beş favori rotaya girmez, girse de şehrin merkezi değil, Pompei ve Amalfi kıyıları gezilir, Capri adasına geçilir, Napoli’de birkaç saat geçirilmekle yetinilir. Ben bunu daha önce yaptım. Bu sefer şehirde kalma imkanı doğunca, çok merak ettiğim ve listemde olan bir kaç eser/müze sebebiyle üç günde oldukça fazla gezip hem şehrin içini, hem de yakın yerleri çıkardım aradan.
Öncelikle Napoli’den başlayalım. Napoli ile ilgili üç nokta önemli.
- Buralara yazın gelmenizi önermem. Hem çok sıcak oluyor, hem de Napoli’de görülecek harika müzeler var ve Ağustos’ta kapalı oluyorlar. Amalfi’ye deniz için seyahat eden lokaller ve Avrupa’nın diğer şehirlerinden gelen kalabalık sıcakla birleşince çekilmez olabilir.
- Napoli güvenli mi? Steril bir şehir değil burası, bunu unutmayalım. Çok göç almış, fazlasıyla kozmopolit. Şehir merkezinden fazla ayrılmayıp geceleri çok arka sokaklara sapmadığınız sürece sorun yok. Napoli ile ilgili olumsuz görüşlere itibar etmeyin, güvenlik riski anlatıldığı kadar yüksek değil. Napoli’de o kadar korunmuş ve UNESCO listesinde tarihi yapılar var ki gitmezseniz haksızlık olur.
- Napoli, özellikle Ekim-Mart döneminde oldukça ucuz bir şehir. Deniz kenarında 5 yıldızlı iyi bir otelde 50 EUR’ya oda fiyatı bulabilir, iki kişi 15 EUR’ya tıka basa doyabilirsiniz.
Napoli’ye sokak sokak gezmek için iki gün fazlasıyla yeter. Arkeoloji müzesini şehrin en kuzeyi, Piazza Garibaldi’yi en batısı, Castel dell’Ovo’yu en güneyi, Emmanuelle meydanını da en doğusu olarak alıp aradaki bölgeyi gezeceksiniz. Genelde görülecek yerlerin büyük bölümü Piazza Plebistico’dan başlayıp Arkeojoji Müzesi’ne yürürken karşınıza çıkacak. Tüm bu bölgeyi gezdiğinizde, pizzaya, tarihe, sokak kültürüne doyacaksınız zaten.
Napoli’de görülmesi gereken yerleri en önemlilerden başlayarak aşağıya doğru sıraladığım listem şu şekilde. Napoli’nin merkezine Centro Storico (tarihi merkez) deniyor ve bu bölgenin tamamı UNESCO dünya mirası listesinde yer alıyor.
Piazza Plebistico: Napoli şehir resimlerine bakarken en çok görülen bol kemerli yarım daire şeklindeki meydan, şehrin merkezi konumunda ve Napoli’nin en hareketli yeri. Napoli’nin en büyük meydanı, hatta gördüğüm en büyüklerden denebilir. Yapı biraz Roma Pantheon’u anımsatıyor. San Francesco di Paola Bazilikası ve Royal Palace arasında kalıyor. Royal Palace çok ihtişamlı, zaten Napoli’de genel bir pembe-kiremit-turuncu renk cümbüşü var yapılarda, özellikle günbatımında renkler daha da güzelleşiyor.
Galleria Umberto I: Burası Plebistico meydanının devamında, bir kapısı trafiğe kapalı Via Toledo’ya çıkan ortası kubbeli yapı, şu an alışveriş merkezi olarak kullanılıyor, yerler mozaik, bizim AVM’lerle alakası yok, oldukça güzel.
San Carlo Tiyatrosu: Burası Napoli’nin en güzel üç görülmesi gereken yerinden biri. Dünyanın en eski yaşayan opera ve bale binası. Milano’daki La Scala’dan da eski: 282 yıldır görevinin başında. Yanmış, bombalanmış, yıkılmamış, hep hizmet vermiş. Dönemin Kralı Edward III ihtişamlı bir opera binası istemiş, bin küsür işçi çalıştırılmış 8 ayda yapılmış. E, kralın isteği o zamanlar emir. Yalnız adam diktatör ruhluymuş, gelen asiller localarda ne işler karıştırıyor diye tüm localara kendi taht gibi locasından görebileceği aynalar yerleştirmiş. Bu Edward, bir de operadan anlamazmış, uyurmuş locasında, adam avcılığa meraklı diye o dönem sahneye gerçek atlar getirilip av gösterileri yapılırmış. Ağustos hariç, tüm yıl bir etkinlik olan binayı, gündüz belli saatlerde 9 EUR ödeyip, hangi dilde bilgi almak istediğinizi seçip rehberle gezebiliyorsunuz. Çok çok güzel, tam bir tarihte yolculuk.
Spaccanapoli: Bu bölge daracık sokaklarıyla tam bir cümbüş, Via Toledo’dan Toledo durağı metrosuna yürürken solda kalan tüm sokakları karış karış gezmenizi ve gerçek İtalya ile tanışmanızı öneririm. Via Toledo, Napoli’nin İstiklal Caddesi.
Toledo metro durağı: Metro durağını niye yazdın demeyin. Buranın alt katına inerken öyle güzel mozaik tavan süslemeleri var ki metroya binmeseniz bile turistik olarak 1 EUR karşılığı bilet alıp mutlaka görün.
Piazza Del Gesu Nuovo: Toledo’dan ilerlerken Centro Storico oklarını takip edin, bu güzel meydana geleceksiniz. Burada Napoli’nin en güzel üç yerinden (bana göre) bir diğeri bulunuyor: Santa Chiara Kilisesi. Bir de Gesu Nuovo Kilisesi var. Dış cephesi duvardan dışarı doğru çıkan ufak piramitlerden oluşan bu ilginç yapıyı atlamayın. Her bir piramidin üstünde semboller var, bu sembollerin Aramice’de (ilk Hristiyanların konuştuğu antik dil) bir notaya karşılık geldiğini söylediler bana, okuyunca ortaya bir beste çıkıyormuş.
Santa Chiara: Kilise güzel, ama asıl arka tarafta muhteşem bir bahçe ve avlu mevcut. Mandalina ağaçları, sarı mozaikler, kemerler, burası başka bir yer. İçinde harika bir kütüphane ve güzel bir cafe de var. Burayı kaçırmayın derim.
Meydandan sokak aralarından yürüyerek devam edince bu sefer bir başka güzel meydana geleceksiniz.
Piazza San Domenico Maggiore: Bu meydanda gelen geçeni izleyip soluklanmak için güzel cafeler mevcut. İtalyanların meşhur aperativi zamanına doğru gidip takılmalı.
Capella Sansevero: Maggiore meydanına çok yakın, heykel sanatının en iyi örneklerinden biri kabul edilen Örtülü İsa Heykeli’nin bulunduğu şapel. Buraya kadar gelmişken görülmeye değer, ancak hem kuyruk var hem de 7 EURO. Şapelin içi çok etkileyici, karanlık şapel diye geçiyor, İsa’nın heykeli de gerçek gibi. İçeriden foto çekmek yasak.
Museo Archeologico Nazionale Napoli: Napoli ilk 3’ümde olan son yer. Zaten arkeoloji müzelerini çok severim, ama burası beklentimin çok üzerinde çıktı. Pompei, Eski Roma mozaikleri, freskler, Afrodit ve Herkül’ün muazzam heykelleri, Mısır koleksiyonu gibi antik eserler yanında bazı odalarda süreli sergiler var. Özellikle benim gittiğim dönemde iki Napoli’li sanatçının, Napoli’nin turistik yerlerini resimleyip resme bir de mitolojiden bir kahraman ekledikleri sergi vardı, saatlerce inceledim ve çok çok beğendim. Bir resimde, tüm Antik Yunan Tanrıları birlikte poz vermiş selfie yapıyor, birinde Afrodit ve Claudio pizza yiyor, birinde Adonis Via Toledo’da yürüyor… gibi. Müzede rahatlıkla 3 saat geçirilir, özellikle mozaikler ve 18 yaş üstü kısmı (esprili bir yer burası) görülmeye değer.
Napoli’nin deniz kenarı da çok keyifli, hatta bizim İzmir’e oldukça benziyor. Sabah erken Castel del’Ovo’dan Castel Nuovo’ya kadar yürüyüp, her iki kaleyi de gezmeyi unutmayın.
Bunlar dışında, tarihi bölgede gezerken sayısız güzellikte kilise ve farklı eserler var. Daha da güzeli bunların bazılarında umulmadık geçici sergiler olması. Mesela Basilica S.Maria Maggiore Pietra’da Andy Warhol sergisi vardı ve acayip bir sürpriz, hediye oldu bana.
Şimdi gelelim Napoli’de mutlaka ne yapılmalı sorusunun cevabına: Napoli’de mutlaka denenmesi gereken şey pizzadır, buranın pizzası başka hiçbir yere benzemez ve pizza Napoli’den dünyaya yayılmış bir yiyecektir.
Pizzacı önerileri: Aşağıda yazdığım mekanlar arasında bence çok büyük farklar yok, nedense insanlar yok buranınki hiç güzel değildi şuna gidin yazmışlar ama ben hepsini çok beğendim.
Sorbillo: Önündeki kuyruktan anlayacağınız Sorbillo. Via Tribunali’deki Gino e Toto Sorbillo diye aratacaksınız, aynı bizim gibi onlarda da taklitler var. Ne diyeyim, burada Margarita yiyince dedim ki benim bugüne kadar yediklerim pizza değilmiş. Bu arada bu kadar ünlü olan mekanda, kişi başı şarabıyla pizzasıyla 7-15 EUR arası bir ödeme yapıyorsunuz. En sade pizza ve koca kadeh şarap 7 EUR. Hizmet-fiyat- kalite dengesi mükemmel.
Da Michele: Julia Roberts’ın Eat Pray Love filminde pizza yediği restoran. Bir İtalya klasiği, tam bir esnaf lokantası ama kuyruk sağlam. Sorbillo kadar çok çeşit yok, içeride yiyeceğim diye zorlamazsanız alıp dışarıda da çömelip yiyebilirsiniz. Denemeden gelmeyin.
Di Matteo: Valla ben çok da fark göremedim, bu biraz diğerlerinin gölgesinde, Sorbillo’da kuyruğa kasamam derseniz burada yiyin.
Capparelli: Burası tarihi bir pastane, içeriden ne alırsanız alın, mideniz bayram edecek.
Gay Odin: Özellikle çikolatalı dondurması beni benden aldı, bir Napoli klasiği daha.
Napoli’ye gelince yakın çevrede nerelere gidilir?
Napoli’nin kendisi ayrı çevresi ayrı güzel ki genelde turistler bu bölgeye geldiğinde illa ki Vezüv Yanardağı’nı, Pompei’yi ve Capri’yi görmeden dönmüyorlar. Ben bunların üçünü de yıllar önce görmüştüm, hiç görmediyseniz Pompei görülmeli. Vezüv de güzel, ama Etna bence daha güzel. Capri ise aşırı sosyetik ve turistik. Ben gitmediğim daha az bilinen yerleri görmek istedim ve aradım taradım Procida adasını buldum.
Ben Napoli’de 3 günümü şöyle planladım. İlk gün yukarıda saydıklarımın çoğunu gezdim, hepsi birbirine yürüme mesafesinde. İkinci gün sabah erkenden kalkıp Procida’ya gittim, öğleden sonra dönüp şehirde gitmediğim yerleri gezdim. Son gün de araba kiralayıp Amalfi ve Positano’ya gittim.
Procida Adası: Procida adası, “il Postino” ve “Talented Mr. Ripley” filmlerinin çekildiği ada. Ulaşım için Napoli’de Molo Beverollo limanına gidip (merkezde, Nuovo Kalesi’nin altındaki büyük liman) Prodica feribotuna binince 50 dakikada adadasınız. Feribotlar bu mevsimde bile vızır vızır, çünkü burası Napoli’ye en yakın ada ve 10.000 kişi yaşıyor. Biletler 10-15 EUR arası tek yön.
Ada, Capri ve Iscia adalarının gölgesinde kalmış, ama daha az turistik ve çok doğal, bozulmamış, bizim Büyükada gibi bir ada.
Adaya inince Terro Murata ve Corricella tabelalarını takip edip ara sokaklardan 20 dakikalık çok zevkli bir yürüyüşle adanın bu balıkçı kasabası tarafının ünlü manzarasına ulaşıp sürekli resim çekiyorsunuz. Adada yapılacak en iyi aktivite her biri farklı renklere boyalı evleri, kayıkları ve bu harika manzarayı fotoğraflamak, dönüp merkezdeki cafelerde gelen geçene bakmak. Aynı manzaranın bir sürü resmini çektim, keşke gün batımı olsaydı dedim.
Ada, yazın oldukça turistik oluyormuş, Napoli halkı balık yemeye ve denize buraya geliyormuş. Capri adası kadar meşhur değil, ama doğal, sıcacık, tatlı bir yer. Tavsiye ettim gitti. İtalya’yı seviyoruz, işte böyle her geldiğinde bir sürpriz çıkarıyor insana. Adada 5-6 saat fazlasıyla yeter.
Amalfi kıyıları, Avrupa’nın malum en turistik kıyı şeritlerinden biri, yazın vıcık vıcık insan dolan, Positano, Amalfi, Sorrento, Ravello sebebiyle ciddi Avrupalı turist çeken bölge. Ben günübirlik kıyı şeridini gezdim, Positano’da ve Amalfi’de üçer saat geçirdim. Güzel, minicik kasabalar bunlar, bana yetti birkaç saat. Burada uzun uzun anlatacak bilgim yok, haksızlık etmeyeyim.
29 Ocak 2020