Adaları çok sevdiğim doğrudur. Hemen her seyahatimde yakında bir ada varsa mutlaka plana alınır, gidecek gezim yoksa ayda bir Heybeli Burgaz yaparım, bence deniz üzerinde olduğunu hissetmenin en güzel yolu ada yolculuklarıdır. Adalarda zaman yavaş akar, muhabbetlerin en derinleri yapılır, köy kahvelerinde yan masaya kulak verilip hikâyeler dinlenir, en güzel günbatımı anıları biriktirilir.
Her sene birkaç gün de olsa az bilinen bir Ege adasına gitmeyi seviyorum. Bozcaada, Gökçeada favoriler ama Yunan adalarının da yeri ayrı. Yunanistan’ın çenesi düşük insanlarını, denizinin o koyu lacivertini, muhallebi kıvamını, organize olmayan plajlarını, kumlu ayakla deniz kenarında bir tavernaya oturup kabak kızartma, musakka cacık yemeyi kış boyu hayal ediyorum.
Özetle, bu senenin tercihi Hydra oldu. Bisiklet dahil herhangi bir ulaşım aracının olmadığı, her türlü insan ve yük taşımasının eşekler tarafından yapıldığı, insandan çok eşek nüfusu olan ada. Atina’ya oldukça yakın burası. Herhangi bir Yunan adasına benzemiyor, belki bizim Burgazada’nın eski halinin Positano manzaralısı. Adanın eskileri diyor ki buralar 60 yıl önce de böyleymiş. Evler çok kıymetli ve pahalı, yabancılar sırada bekliyormuş. Son zamanlarda bizdeki ağır kazıklanıyormuşuz duygusu yok buralarda, iyi yemek yiyorum, şezlong parası ödeyip tanımadığım insanlarla dip dibe yatmak istemiyorum, o bangır bangır çalan müzikleri sevmiyorum. Sadece huzur, sakin bir ortam, parayla orantılı hizmet bekliyorum. Burada esnaf da mutlu, her şey dahil fabrikasyon hizmet yok. Beton yok, yüksek kat yok, evler 100 yıllık ama çok şık. Arazinin yüzde sekseni boş.
1960’larda bir süre burada yaşamış Leonard Cohen’le beraber namı yürümüş Hydra’nın. Burada rüzgar ve dalga sesi, daracık bol merdivenli sokaklar, gerçek anlamda gezmenin anlamını bilen hayat dolu insanlar, bol ada kedisi, muhteşem tavernalar, sanat galerileri, 2700 ada sakini, eşekler ve 1 adet motorlu araç var, çöp toplama kamyonu. Bir gün kalınca adada herkesle tanış oluyor insan. Bence fırsatı olan herkes, hayatında bir kez bir Yunan adasına gelecekse, o ada bu ada.
Konuştuğum herkesten duyduğum cümledir yazın Çeşme’ye gideyim de oradan bir Sakız’a uzanayım, bunun Bodrum-Kos, Kuşadası-Samos gibi uzatmayayım pek çok versiyonu var. Yakınları gezenler çıtayı bir tık yükseltir, hadi Mikanos, Santorini yapalım diye. Cruise gemilerin paket programları da coğrafya bilgimizi, gezip görme arzumuzu coşturdu. Gece gemide uyuma, sabah bir ada şeklinde 5 gün 5 ada turları. Ateş almaya mu geldin derler ya o hesap, üstüne bir sürü para.
Yunanistan’da toplam 6.000 ada var, sadece 200 adedinde yaşam mevcut. En büyük 4 ada, sırasıyla Girit, Eğriboz, Midilli ve Rodos’tan sonra gelen adalar küçük. Son üç günümü geçirdiğim Hydra ise ilk 30’da bile değil, hepimizin bildiği Kos’un, ki o da minicik bir ada, onda biri kadar bir yer kaplıyor. Peki Hydra’da ne var ki dünyanın her yerinden bu kadar çok insanı kendine çekiyor, giden unutamıyor? Eski İtalyan filmleri gibi ada, ya da bir klasik roman, parçası oluyor her vapurdan inen, yaşıyor, izliyor, oynuyor onu.
Şimdi bazı pratik bilgiler:
Ulaşım:
Atina’ya uygun fiyatlı bilet kovalayın, seçenek çok arttı. Artık Ankara uçağı kadar Atina uçağı var Pegasus ve Aegean Airlines’ı takip edin. Sabah saatlerinde kalkan bir uçak bulun.
Atina havaalanının içinden Pire banliyö trenine binin. Pire son durak. Her saat başı var. 10 €, 45 dakikada Pire limanındasınız.
Gitmeden önce Pire-Hydra arası feribotunuzu internetten alın, Hellenic Seaways Flying Cat 4 feribotun adı, gidiş dönüş 74 €. Biz 9:00’da uçaktan indik, 10:30’da Pire limanına indik.
Burası önemli, Pire limanı kocaman. Saatte 100 gemi kalkıyor. Gar çıkışı sola yürüyün, E8 kapısını bulana kadar deniz sağınızda yol boyu ilerleyin. Saat 11:00. Feribot 13:00 ‘te. 1 saat 15 dakikada Hydra’dasınız. Uçağı feribota göre ayarlarsanız ne ala, fiyata bakı
Hydra’ya, Haziran başı ya da Eylül sonu gidin. Fiyatlar ve kalabalık çok fark ediyor.
Hydra, eşle, sevgiliyle gidilecek yer, denizi derin, plajları kum değil. Tırmanması, yürümesi çok. Çocuklu tatil için bence çok uygun değil.
Konaklama:
Kötü bir yerde kalma ihtimaliniz yok, ama ucuz yer de yok. Ben Upper Hydra’da kaldım, meydanda harika lokasyonu olan bir butik otel, sahibi Iannis aynı zamanda adanın buluşma noktası olan Isalos Café’nin de sahibi. Odanızın balkonundan tüm Hydra ayaklarınızın altında, acıktınız café aşağıda. Yanaşan feribot, inen ve binen insanlar, herşeye hakimsiniz. Ama oda hiç ses almıyor, bu kadar ortalıkta ama gürültü girmeyecek şekilde dizayn edilmiş. Hydra iki gün romantik tatil yeri, bir kere gidilir, yıllarca hatırlanır. Önünden geçtiğim, dışarıdan çok güzel görünen, tam deniz kenarında olmayan ama yukarıdan harika manzarası olan ve gidenlerin övdüğü Angelica Butik Otel’e de bakabilirsiniz.
Ada’nın Plajları:
Hydra meydanı arkanıza alıp sağ ve sol yolu takip ettiğinizde her iki tarafta da en uzağı 3.5 km olan yürünebilecek güzel seçenekler var. Adada organize plaj 2-3 tane, onların da sadece biri kum, diğerleri taş.
Aşağıda yakından uzağa plajların özelliklerini sıraladım.
Denizi sağınıza alıp gidilen plajlar:
Hydronetta: Meydana 5 dakika, en yakın denize grime noktası. Burası harika bir kayalık üstü birşeyler içme ve günbatımını izleme mekanı, adanın en popüler noktalarından biri. Tepede masanıza kurulup birşeyler içebilir, isteyince merdivenden inip denize girebilirsiniz. Deniz çok derin, kayaları düzleyip merdiven koymuşlar, bütün gençler burada.
Avkali: Minicik bir kumsal, taşlık, çok sakin.10 dakika yürüme mesafesinde. Techne Restoran’ın hemen altı.
Kamini: Yürüyerek 20 dakikalık bir mesafede. Burası bir köy, gelmişken sokaklarını da gezin. Plaj diğerlerine göre biraz daha büyük, ama taşlık. Şezlong ve şemsiye var. Castello Bar pjajın hemen üzerinde.
Vlychos: Burası daha düz bir yerde, yürüyerek 35 dakika. Uzunca bir plaj, şezlong şemsiye mevcut, güzel de bir tavernası var: Enalion
Plakes: Favorilerden biri. Taşlık ama çok güzel bir deniz, harika bir koy. Adanın meşhur otellerinden Four Seasons Hydra burada. Bildiğimiz Four Seasons’la alakası yok. Yemekler çok iyi, denizden çıkıp oturmalık, sahibi çok tatlı, Türk müzikleri çalıyor. Burası yürüdüğümüz son nokta, 45 dakikalık mesafede.
Bu hizada Bisti ve Agios Nikolas koyları da var, onlara deniz taksiler ile ulaşmak daha doğru, biz hiç gitmedik, yürümek daha iyi geldi. Meydanın yanında her yere deniz taksilerle toplu ya da size özel kiralayıp ulaşabilirsiniz, ama dönüş saatlerini iyi öğrenin.
Meydanda denizi solunuza alıp müzenin olduğu taraftan yukarıya doğru ilerlediğinizde 25 dakika sonra ulaşabileceğiniz adanın tek kum plajı mevcut: Mandraki. Bu koyda aynı zamanda ünlü Mandraki Resort var. Ama asıl sürpriz Mandraki’nin hemen öncesindeki Mandraki 1800. Küçük bir plaj ve adanın en güzel yemekleri. Biz iki gün de öğlen orada yedik. Adada kaçırılmaması gereken mekan bence.
Gündüzleri yürümek, köyleri gezmek, denize atlamak, plajlardaki tavernalarda yemek dışında görmenizi önereceğim iki yer var.
Biri Lazaros Koundouriotis Historical Mansion. Adanın sırtlarında kaçırma ihtimaliniz olmayan muhteşem sarı ev. 1800 lerde burada yaşamış önemli bir politikacının evi aynen korunmuş, tüm Yunan tarihine ilişkin topladığı resim ve sanat eserleri burada evle birlikte sergileniyor. Mükemmel bir müze. Burayı gezdikten sonra yokuştan devam edip bir diğer tarihi eve ulaşıyorsunuz, bilet fiyatı olan 4 EUR’ya dahil, Tetsis Evi. Burası da adalı ünlü bir ressamın.
Diğer görülebilecek yerler de Tarih Müzesi ve meydana bakan saat kulesinin yanındaki Bizans müzesi. Bunlar da yarımşar saatlik görülebilir.
Hydra’da ne yenir, gündüz ve gece neler yapılır aşağıda özetleyerek bu geziyi de noktalıyorum.
Denizi sağınıza alıp sırasıyla Kamini, Vlychos koylarını gezip yolun sonundaki Plakes koyunda yüzüp, buradaki Four Seasons Otelin (bildiğimiz otelle sadece isim benzerliği) harika yemeklerini yemeden;
Denizi solunuza alıp Mandraki koyuna yürüyüp hemen koyun başındaki Mandraki 1800’ün önündeki kumsaldan denize girip Türkiye’den göç etmiş ailenin tarama ve barbununu yemeden,
Meydanda Isolas Café’ye kurulup gelen geçeni seyredip dedikodularını yapmadan,
Tepedeki muhteşem sarı evi, ki burası 1800 lerden kalma bir ev ve müze: Lazaros Koundouriotis Historical Mansion, ziyaret etmeden
Akşamları, Paradosiakon Taverna ve Leonard Cohen’in yemek yediği yer olarak bilinen tarihi Xeri Eleni Doukos Tavernası’nda meze yemeden,
Cool Mule’dan portakallı bitter çikolatalı ada dondurması alıp akıta akıta dar sokaklarda dolaşmadan,
1890’lardan beri adada her türlü ilacı, karışımı yapan tarihi Rafalias Eczanesi’ni gezip sarı panjurlarının önünde resim çekilmeden,
Gün batımına doğru Hydronetta’da masa kapıp klasik müzik ve kokteyl eşliğinde günü uğurlamadan,
Meydandaki tasarım butiklerini keşfetmeden adadan çıkmış ünlü tasarımcı Elena Votsi’nin porselen yemek takımlarına ve mücevherlerine hayranlıkla bakmadan, (bakmakla yetinmek yeterli)
Ada sakinleriyle muhabbet etmeden, kedileriyle oynamadan ve katırlarının başlarını okşamadan
dönmeyin.
Sonuçta 3 tam günlük, 1 günü yollarda Hydra gezisi bana kaça patladı? 100 EUR uçak, 75 EUR metro+feribot, 250 EUR 3 gece konaklama, 150 EUR yeme içme ve müzeler toplam 575 EUR. Biraz kıssaydım da kişi başı 500 EUR altında bu seyahat mümkün değil.
Umarım yazdıklarım faydalı olmuştur. Hydra’ya mutlaka gidin diyip bitiriyorum.
Beni instagram ve facebook’tan takip edin, yazılarımın özetleri ve vurguladığım kısımlarından hızlıca haberdar olun. @ayseningezileri
25 Eylül 2019