Şimdi diyeceksiniz ki çocukluğumuzun romanı Heidi İsviçre’de geçiyor. Evet, haklısınız, ama Almanya’nın güneyinde “Romantische Strasse” adlı bir rota var ki insana kendini Heidi gibi hissettiriyor. Hani aslında toplumsal bir drama parmak basmak için ortaya çıkmış, çocukluğumuzun ünlü çizgi filmi. Dedesi tavada peynir kızartan, dağın eteklerinden eve koşturan Heidi.
İşte Bavyera’nın bu müstesna rotası, masalsı ortamı, şatoları, bu bölgeye ait mimarisiyle ünlü evleriyle harika bir seyahat rotası. Kalabalıklardan uzak, yeşille iç içe, mis kokulu havasıyla hayattan uzaklaştığınız, kendinizle baş başa kaldığınız bir tatil… Öyleyse başlayalım.
Nedense Türklerde Almanya ile ilgili bir önyargı vardır, Almanya’ya tatile gidilmez. Bu saçma görüş, son yıllarda Berlin’in gençler arasında popülerliğinin artmasıyla biraz kırıldı. Berlin’e gidince gördük ki, Almanya tüm o düzeninin, temizliğinin, kurallarının üstüne aslında çok gezilesi bir ülke. Ben Alman okulunda okuduğumdan olsa gerek, Almanları severim. Düz, sakin, mantıklı, açık ve bilinenin aksine oldukça sıcak insanlardır. Evet, kuralları çoktur, ama zaten ülkeyi sevme sebeplerimizden biri değil mi bu aynı zamanda, kötü sürpriz olmaz Almanya’da.
Biz Güney Almanya gezimizi Mayıs’ta, doğa henüz uyanmışken yaptık. Bence Romantik Yol gezisi için en iyi zaman. Bana sorarsanız bir de Aralık’ta görmek lazım geçtiğimiz kasabaları, Noel pazarlarının kurulduğu meydanları, masalsı ortamı… Geziye hakkını verebilmeniz için minimum 4 güne ihtiyacınız var.
Rotaya gelince, biz Frankfurt’a uçtuk, burada hiç oyalanmadan havaalanından arabamızı kiralayıp Romantik Yol’un başlangıcı olan Würzburg’a vardık, aradaki kasabaları geze geze Augsburg üzerinden Füssen’e kadar indik. Dönüşte Münih’ten uçağa bindik. Tam tersi de yapılabilir, Münih’e uçulup Füssen üzerinden yukarı çıkılıp Frankfurt’tan da dönülebilir. Kanımca en optimum rota bizimki, çünkü Romantik Yol’a Würzburg’dan başlamak güzel bir çorbayla açlığı dindirmek gibi, sonrasında Rothenburg’da ana yemeği yiyip, sonda şatolarla en sevdiğiniz tatlıyla yemeği sonlandırmış gibi olacaksınız ve tatlının tadı uzun süre damağınızda kalacak Bölge, her yıl 4 milyon civarında turist ağırlıyor, Almanların övünç kaynağı bu anlamda.
Rota | Km |
---|---|
Frankfurt-Würzburg | 105 |
Würzburg-Rothenburg | 63 |
Rothenburg o.d.T.-Augsburg | 184 |
Augsburg-Füssen | 101 |
Füssen-Münih | 161 |
Toplam | 614 |
Unutmadan, kalma süresini biraz uzatıp rotaya Bamberg, Nürnberg ve Frankfurt tarafındaki Heidelberg’I de ekleyebilirsiniz, bunlar Romantik Yol üzerinde olmayan ama aynı tarzda kasaba ve şehirler. Özellikle Bamberg çok övülen bir yer. Böyle tercih etmeniz durumunda gezinizi bir hafta olarak planlamanızı öneririm.
Biz aşağıdaki rotayı uyguladık. Aralardaki kasabaların hepsine uğramadık, belli başlılarını geze geze ana duraklarda konakladık. İlk gece Rothenburg, ikinci gece Augsburg, son gece Füssen. Aşağıda sadece ana noktaları belirttim, yoksa Würzburg-Füssen arasında irili ufaklı 28 kasaba var. Bu ortaçğ kasabaları bir bütünlük içinde sıralanmış durumda ve her yıl 4 milyon civarında turist ağırlıyor, Almanların övünç kaynağı bu anlamda.
1.gün: Frankfurt-Würzburg-Rothenburg ob der Tauber
Romantik yolun ilk durağı Würzburg. Şehre girip aracınızı park ettiğiniz an sakinleştiriyor sizi havası, doğası, insanı. Şehir, 1. Dünya Savaşı’nda tamamen yıkılmış ve orjinaline uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Bana Prag’ı hatırlattı biraz. Trafiğe kapalı sağlı sollu mağaza ve kafelerin sıralandığı ana caddesinden nehire doğru yürüdüğünüzde karşıda tüm haşmetiyle ünlü Marienberg Kalesi sizi çağırıyor adeta. Daha sonra döneceğimiz Alte Mainbrücke’nin (köprü) üzerinden karşıya geçip kendimizi kaleyi çevreleyen muhteşem bahçelere atıyor ve kaleye doğru tırmanıyoruz. Yukarı çıktığımızda, panoramik olarak Würzburg karşımızda. Bahçelerde ve kalenin içinde kuş sesleri eşliğinde manzaranın tadını çıkardıktan sonra tekrar köprüye dönüyoruz. Köprü üzeri kalabalık, herkes köşeden almış şarabını, biz de öyle yapıyoruz. Bu bölgede bağcılık çok gelişmiş ve Almanya’nın en iyi şarapları üretiliyor. Dünya mirası listesindeki Residens ve içindeki dünyanın en büyük tavan freskini görmek için keyfimize ara verip o tarafa yürüyoruz. Residens’i de görüp çıkışta sosisli sandviçlerimizi de mideye indirdikten sonra akşam konaklayacağımız Rothenburg’a doğru yola devam ediyoruz.
Yolumuz üzerindeki birkaç kasaba içinden Bad Margenthiem’da yarım saatlik bir mola veriyoruz, burası küçük bir köy ve aynı romantik yok atmosferini sürdüren sakin bir yer. Akşam hava karardığında Rothenburg’dayız.
Rothenburg ob der Tauber, tüm rotanın en turistik, en güzel, en masalsı kasabası. Lokum gibi bir yer adeta. Resim çekmekten hangi köşeye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Burası, aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun en önemli üslerinden biri imiş, zaten kasabayı çeviren surların azameti göz alıyor. Burada en sevdiğim aktivite surların içinden tüm şehri görecek şekilde uzun ve çepeçevre balkon bigi yapılan uzun koridor boyunca yürüyüp şehrin her yerini görme imkanı oldu. Burada 1400 lere ışınlanıyorsunuz adeta, şehrin dokusu havası bir tiyatro sahnesi gibi. Yoruldukça herkesin resim çekip çevresindeki kafelerde dinlendiği Prönlein Meydanı’na gittik, şehrin kapılarını keşfettik, Bavyera’nın o kendine özgü kutu evlerinin bol bol resmini çektik. Burada gece ve ertesi gün öğlene kadar kaldık, gece 12. Yüzyıldan kalma Burg Hotel’de konakladık, muhteşem bir bahçeye bakan şato gibi bir otel.
Rothenburg’da turistlerin mutlaka katıldığı bir gece aktivitesi var. Night Watchman (Gece Bekçisi) turu. Bu bekçi Hans George Baumgartner isminde tatlı bir bey, eski tip kıyafetleri ve feneriyle size 8 EURO karşığında şehrin özellikli yerlerini gezdirip tarihini İngilizce olarak anlatıyor ve bu işi bence oldukça iyi yapıyor. Gece bu tura katılıp ertesi gün aynı yerleri edindiğiniz bilgilerle gezerseniz daha güzel oluyor. Hans arkadaşımız da çok tatlı ve müstesna bir kişilik, bu turu almanızı öneririm. Önceden rezervasyona gerek yok, Hans ile zaten karşılaşacaksınız Aşağıda, Burg Oteli’in sabah manzarasından bir bukle var,
2.gün: Rothenburg, Dinkelsbühl, Nördlingen, Donauwörth, Augsburg
Sabah güneşli bir güne uyanıp Burghotel’in harika manzarası eşliğinde umulmayacak kadar iyi bir kahvaltı ile karnımız da doyunca iyice keyiflendik, şehri bir kere daha dolaşıp ünlü Noel hediyeleri dükkanı Kaethe Wohlfahrt mağazasını gezdikten sonra (ben çok sevmem böyle cicili biçili süs eşyalarını, ama buraya çocuğunuzla gelirseniz çıkamazsınız o kadar güzel) son olarak ünlü Anton Schneider’in guguklu duvar saatleri mağazasına uğrayıp şu an salonumun en güzel aksesuarı olan saatime kavuştuktan sonra öğlen ayrıldık kasabadan. Rothenburg, Ayşe’nin gezdiği ve çok sevdiği yerler listesinde ilk sıralardaki yerini aldı. Burada resim biraz fazla oldu, Noel mağazasında belki 40 resim çekmişimdir.
Yola devam. İlk durak Almanya’nın turizm sitelerinde kullandığı afişlerde de yer alan Dinkelsbühl. Burası minik Rothenburg. Çok tatlı evler, sakinlik, birkaç kafe, şarap evi, düzen. Burada St. George gotik kilisesini de bir görün derim, çok çok güzel bir yapı. Bir saat oyalanıp Nördlingen’e geçiyoruz. Burası, çook uzun yıllar önce çarpmış bir meteorun sebep olduğu çukurun içinde gelişmiş bir kasaba. Yol üzerinde Donauwörth’teki katedral ve kaleye de uğrayıp akşam yemeği saatlerinde mutlu ve huzur dolu Augsburg’a varıyor, şehrin ana caddesindeki otelimize yerleşiyor ve hemen kendimizi dışarı atıyoruz.
Augsburg, Bavyera bölgesinin büyük şehirlerinden. Ana caddeye paralel bizim eski İstiklal gibi trafiğe kapalı uzun ve güzel caddesi oldukça renkli, insanlar sokaklarda, pastaneler, kahveler dolu. Unutmadan, başta söylemem gerekirdi ama Romantik Yol gezisinde gece hayatı ya da AVM bulmanız zor Gerek de yok , benden zaten öyle yazılar çıkmıyor.
Ausburg, Martin Luther ve Berthold Brecht’in şehri. Burada da tarih çok ama biz şehirde yürüyüp yaşayışı görmeye çalıştık, bir tek çöp olmayan sokaklar, çocuklulara ve yaşlılara inanılmaz bir saygı, minimal yaşamlar.
3.gün: Landsberg, Wieskirche, Schwangau, Füssen
Sabah şehirde bir yürüyüş daha yapıp tekrar yola koyulduk. Heyecanlıyız çünkü Disneyland’te gördüğümüz Uyuyan Güzel Şatosu’nun gerçeğini göreceğiz bugün.
İlk durağımız Landsberg am Lech. Bence burası da mutlaka görülmesi gereken bir kasaba. Lech Irmağı kıyısında, bir masal dekorundan fırlamış gibi duran Mutterturm, Meryem Ana çeşmesi Marienbrunnen, şehrin süsleri. Şehrin sakinleri, burasının bölgenin en güneşli kasabası olmasıyla övünüyorlar. Irmağın üzerinde, yapay basamaklı bir şelale var ki hele de ırmak kenarındaki kafelerde güneş parlarken oturup seyretmesi başka keyif. Hele bir de kocaman bir Lechgarten biracısı var ki kaçırmayın.
Yola devam ediyoruz, şatolara doğru ilerlerken doğa yavaş yavaş değişiyor, Alpler uzaklarda göz kırpıyor, iyice yeşilleniyor ortalık, hava serinliyor. Hayatımın en zevkli araba yolculuklarından birini yapıyorum Landsberg-Füssen arasında.
İlk olarak Wieskirche’ye uğruyoruz. Bomboş bir arazide heybetli bembeyaz bir kilise, çayırlarda otlayan atlar, masalsı bir atmosfer. Bence dünyanın en şirin kilisesi bu.
Yola devam ediyoruz ve sonunda şatolarımıza kavuşuyoruz. Schwangau kasabası, iki adet Ortaçağ şatosuna ev sahipliği yapıyor. Bunlar Hohenschwangau ve Neuschweinstein. Kuyrukta beklememek için gitmeden önce biletinizi online almanızı öneriyorum. Aşağıdaki sitede fiyatlar, şatoların tarihi ve gezilecek yerlerle ilgili detaylı bilgi var. Biz gittiğimizde Hohenschwangau kapalı idi, zaten asıl güzel olan Neuschweinstein Şatosu.
https://neuschwansteintickets.com/
Şatoların hikayesine gelince, Almanların “deli” dediği Kral II. Ludwig, Hohenschwangau Şatosu’nda doğup büyümüş. Aşırı utangaç, sanata düşkün, kendi hayal aleminde yaşayan bir adammış ve en büyük hayali günlük hayattan kaçabileceği bir şato yapmakmış. Sonuçta, kendi parasıyla 200 odalı ve 6 katlı Neuschweinstein Şatosu’nu yaptırmış. Şato’nun yapımı 17 yılda bitmiş ama Kral aşırı borçlanmış. Bu sırada artık Kral’ın yaptıklarına (daha doğrusu yapmadıklarına) dayanamayan Kurul Kral’a deli raporu vermiş ve Krallıktan men etmiş. Yaptırdığı masalsı şatoda ancak 6 ay yaşayabilen Kral, görevden alındıktan 3 gün sonra gölde ölü bulunmuş. Şato halka açılmış.
Şato gerçekten muhteşem, manzarası olağanüstü. Şato’ya 25 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabilir ya da atlı arabalarla çıkabilirsiniz. Biz faytonla çıktık, yürüyerek indik. Şato’da iyi İngilizce konuşan rehberler tüm tarihini size anlatacak, bu hizmet bilet ücretine dahil.
Akşamüstüne doğru Füssen’e doğru ilerliyoruz. Zaten Füssen, şatoların olduğu bölgeye çok yakın, 5 dakikalık bir araba yolculuğuyla ulaşılan harika bir başka şehir daha. Gördüklerimiz içinde belki en sakini, ama asil bir şehir, çok güzel heykelleri ve çeşmeleri var. Alplere çok yakın olduğu için chalet tarzı konaklama imkanları var. Biz de bunlardan birinde kaldık. Yaş ortalaması 80 idi, ama çok huzurlu bir spa oteliydi.
4. gün: Füssen, Münih ve eve dönüş
Sabah Füssen sokaklarında dolaştık. Toplam gördüğüm insan sayısı bir elin parmakları kadardı. Şehir minicik, yürüyerek 1 saatte yer yerini görebilirsiniz. Füssen, insanın yalnızlığıyla başbaşa kalmak için gitmesi uygun bir yer, ama sıkar bir süre sonra. Çevresi ise cennet, zaten biz de Münih’e doğru dönüşe geçmeden son bir şato daha görelim dedik ve Linderhoff şatosuna doğru yola çıktık. Bu mükemmel saray da II. Ludwig’in acayip projelerinden biri. Adam Versailles Sarayı’nın daha büyüğünü yapmak için 8 milyon mark harcamış. Çok ihtişamlı, her yerde güneş sembolü var, bu Tanrı’nın verdiği monarşi yetkisini kraliyet güçü ile birleştirip evrene hakim olmayı anlatıyor. Kral bu sarayda da oturamamış. Saray ayrı, bahçeleri ayrı güzel. Geziyi bitirmek için ideal.
Sarayın bahçelerinde bol bol oksijen depoluyoruz, arabaya binip dönesimiz yok. O kadar huzurlu, o kadar masalsı birkaç gün geçirdik ki, tekrar insan kalabalıklarına ve büyük şehir karmaşasına dönmek zor geliyo
Ve gezimizin sonu, Münih’e arabayla dönüş, istikamet İstanbul…
Romantik Yol Yeme-İçme Mekanları Toplu Halde Aşağıda:
Son olarak, Romantik Yol boyunca keyifle yemek yiyebileceğiniz lezzet duraklarını da aşağıda toplu olarak veriyorum. Bazı yazılarımda yemek kültürü ve lokantalar için ayrı bir yazı hazırlıyorum biliyorsunuz, açıkçası Güney Almanya, bu konuda bir hazine değil. Aşağıdakiler kanımca en iyileri;
1- Bürgerspital Weinstuben (Würzburg): 1873 yılından beri faaliyet gösteren bence bölgenin en iyi “franconian” lokantası. Bölgenin rahat içimli şaraplarına eşlik eden özel yemekleri var. Ortam ve atmosfer de çok keyifli. Franconian, oldukça fazla et ve özellikle de domuz içeriyor. Bu nedenle menüyü iyi incelemenizi öneriyorum, sebze ve salatalarının da ayrı güzel olduğunu not olarak ileterek.
https://www.buergerspital-weinstuben.de/
2-Juliusspital Weinstuben (Würzburg): Benzer konseptte bir franconian şarap evi, meydana hakim loksyonu ve schnitzeli harika.
https://www.weinstuben-juliusspital.de/
3-Backöfele (Würzburg): Burası da 425! yıllık bir başka Bavyera gelenekseli. Bu üç restorandan hangisini seçerseniz seçin pişman olmazsanız. Backöfele’nin artısı menüsü daha geniş, domuz yemeyenler için seçenek daha fazla
4-Mittermeier (Rothenburg odT): Rothenburg’da, aynı zamanda butik otel olan ancak menüsü günlük değişen pop-up restoranıyla tam bir gurme mekan. Mutlaka gidilesi.
https://www.villamittermeier.de/en/
5-Gasthof Goldener Greifen (Rothenburg odT): Çok tatlı bir butik otel ve şirin bir restoranı daha. Biraları ve etleri harika. Bu bölgede patates mantısı diye bir spesiyalleri var, denenmeli. Zaten Almanya, patates ymeklerinde bir numara.
https://gasthof-greifen-rothenburg.de/
6-Zur Höll (Rothenburg odT):Burası da benzer konsept, harika bir şarap evi. Yemek yemeyecekseniz bile bir kadeh şarap içmek için mutlaka uğranmalı.
http://www.hoell-rothenburg.de/
7-Perlacht Acht (Ausburg): Augsburg merkezde, her gün menüsü değilen bir fine dining lokantası. Özel lezzetler, üst düzey bir servis kalitesi.
8-Ratskeller (Ausburg): Augsburg’da bence en iyi yeme mekanı. Ortamı yeter.
https://www.ratskeller-augsburg.de/
9-Nonnenbraeu (Landberg am Lech): Bence Lansberg’de bir öğle yemeği zamanınız varsa, Füssen’e ilerlemeden önce uğranılacak mekan burası. Menü zengin, bira ve burgerler başarılı.
http://www.xn--nonnenbru-22a.com/
10- Pizzeria Michelangelo (Füssen): Füssen, Alplere yakınlığı ve şatolar yüzünden bölgenin en turistik yeri olması sebebiyle, sadece Bavyera değil, uluslararası mutfak örneklerine de sahip. İşte bunlardan biri, güzel bir İtalyan lokantası. Bavyera mutfağından sıkılanlar için alternatif.
https://ristorante-pizzeria-galleria-michelangelo.business.site/
11- Madame Plüsch (Füssen): Füssen, Alplere yakınlığı ve şatolar yüzünden bölgenin en turistik yeri olması sebebiyle, özel lokantalara sahip. Bu restoran da bence şehrin en iyi Bavyera mutfağı lokantası.
Beni instagram ve facebook’tan takip edin, yazılarımın özetleri ve vurguladığım kısımlarından hızlıca haberdar olun. @ayseningezileri
21 Nisan 2019