İzlanda

İzlanda: Kuzey’in El Değmemiş Yalnız Prensesi

Merhaba,

“Çoğumuz aslında gerçekte elflere ve hayaletlere inanmıyoruz, ama onların varlığını da inkar etmek istemiyoruz. Bu bir tür şüphecilik hali. Çünkü bugün çayır çimen olan bir toprağın yarın lava ve küle dönüştüğünü gördük. Bu da bize aklımızın sunduğu gerçek kanıtlara bile kolayca inanmamayı öğretti”

(Dr. Arni Björnsson’dan alıntı)

İzlanda gezisinin ilk yazısı uzun bir giriş oldu, gelelim daha da uzun olan seyahat notlarıma. Biliyorum klişe, ama İzlanda anlatılmaz, mutlaka gidip görmek lazım demiştim.

Yani öyle bir yer düşünün ki, aynı gün hem volkanik bir yanardağı, hem simsiyah kumları parlarken dalgaların dövdüğü bir kumsalı, hem ateşi, hem buzu görebileceksiniz. Şelale, fiyort, buzul, volkan görmekten bıkmayacaksınız tabii, ama bunları bir de doğanın yarattığı inanılmaz ışık senfonileri eşliğinde tecrübe etmek inanılmaz oluyor. Kısaca, toprağının rengi, havası, suyu çok farklı bir gezegene gidiyorsunuz. Bu gezi tektir ki bana şunu/şurayı hatırlattı diyebileceğim hiçbir şey olmadı, ne yemek, ne doğa, ne insan.

Öncelikle tüm rotayı kısaca özetleyerek başlayayım; en güneye geze geze neredeyse 700 km yol yaptık, bir de dönüşü var, yaklaşık 1.400 km olarak not edebilirsiniz. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, haritada İzlanda yazan orta kısmın tüm alt bölümünü 5 günde gezdik, kuzeyde işaretli yerlere ve Husavik’e gidemedik. Bunları da dahil edip Reykjavik’ten tam tur yaparsanız 8 güne ihtiyaç var.

Rota Km
Keflavik Havaalanı-Blue Lagoon 23
Blue Lagoon-Reykjavik 49
Reykjavik-Thingvellir 64
Thingvellir-Strukkur 53
Strukkur-Gullfoss 55
Gullfoss-Kerid 55
Kerid-hvölsvullur 62
Hvöllsvullur-Selljalandfoss 21
Selljalandfoss-Skogafoss 28
Skogafoss-Vik 32
Vik-Jökulsarlon 203
Jökulsarlon Höfn 78
Toplam Tek Yön 678

İzlanda- 1. Gün: Blue Laggon, Reykjavik

İzlanda Keflavik Havaalanı’na ilk gün Oslo üzerinden aktarmalı ulaşıp saatleri 3 saat geriye alıp sevindikten sonra, araç kiralama alanının yolunu tuttuk. Jeep marka aracımızı teslim alıp Reykjavik’e doğru yola koyulduk.

Burada size önerim, meşhur Blue Lagoon’a uğramanız olacak, zira havaalanına çok yakın ve İzlanda gezinize havalı bir başlangıç olacaktır.

Blue Lagoon, İzlanda diye Internette tarattığınızda ilk çıkan resimlerden, hani simsiyah kayalar, lavlar ve ortasında buharları tüten 38 derece sıcaklığında ve parlak mavi renkte termal havuzlar, doğal bir şifalı şu, yarı yapay. İzlanda seyahatinizi planlarken yerinizi önceden ayırtın, size istediğiniz günde belli bir saat veriliyor, o saatte girdikten sonra isterseniz tüm gün kalabiliyorsunuz. İki statü var, comfort ve premium, premiumda fazladan havlu, şampanya ve yüz maskesi var. Birinci 50, ikinci 75 EUR civarında. Biz ikinciyi seçtik, ama tamamen yüz maskesine kandık. Tercih size kalmış Bilet için link aşağıda.

https://www.bluelagoon.com/

Burası çok turistik, hatta İzlanda’da tek Türk gördüğümüz yerdi. Tabii, siyah ve mavinin harmonisi, buz gibi havada sıcacık termal sularda yüzmek çok cazip, ama benim İzlanda’da yapmaktan en az zevk aldığım aktivite oldu. Belki hamam kültürüne çok alışkın olduğumuzdan, belki fazla kalabalık geldiğinden, bilmiyorum. Ama şu gerçek, İzlanda’ya gidip buraya uğramayanı dövüyorlarmış:) Kerhen bir resmimi paylaşıyorum, hatta maskeli halimle…

Blue Lagoon’da iki saat kaldık, temizlenmiş ve yol yorgunluğunu atmış olarak akşama doğru Reykjavik’e, otelimize ulaştık. İlk gece şehrin tam merkezinde Hotel Borg’da konakladık, çok da memnun kaldık. İki kişilik standart yaklaşık oda fiyatı 200 EUR, kaldığınız döneme göre değişiyor. Bu fiyata memnun kalmayıp ne yapacaktık ki zaten?

https://www.keahotels.is/en/hotels/hotel-borg

Ve hemen Reykjavik akşamına aktık. Birkaç saat sonra şu duyguyu içimizde hissettik: Hani hayallerinizde ideal bir dünya vardır ya, kafanızda kurguladığınız, sanki o Reykjavik’te kurulmuş gibi geliyor. Hepimizin kafasındaki aynı dünya olmasa da, orada herkes bu duyguyu kendi penceresinden hissediyor. Pahalılık ve soğuk havayı saymıyoruz tabii…

İzlanda nüfusunun 2/3’ü başkentte yaşıyor, kutu gibi aynı tip basit evler, rüzgar sebebiyle iki katlı, alüminyumla kaplı, ama rengarenk boyanmış şehrin kasvetini kovarcasına. Arada birkaç düzayak cadde, barlarda kafelerde güler yüzlü insanlar. Biz ilk akşam şehrin meşhur caddelerini turlayıp bulduğumuz tesadüfi bir yere yemeğe oturduk. Çok da iyi yapmışız.

Gece, şehrin iki ana caddesinde turladık, Skolavördustigur ve Laugavegur (eskiden bu caddede su akar, çamaşır yıkanırmış, Türkçe’de anlamı yıkama yolu). Sonra ekip Caffe Roasters’da kahve içti, ben gene çay bulamadım Halbuki Vikinglerden birine şöyle demek gelmişti içimden:

…ama bu kente gelirsen unutma beni ara. Sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım…(Osman Konuk)

Sabah erken ayrılacağımız ve Reykjavik gündüzünü dönüşte yaşayacağımız için yazımın devamında buraya tekrar dönmek üzere, şimdi artık yavaş yavaş uyanıyor ve ilk günümüze başlıyoruz.

İzlanda- 2. Gün (Golden Circle Turu)

İzlanda’daki “gerçek” birinci günümüzü “Golden Circle” turuna ayırdık, güneye inmeden önce. Golden circle turunu, kiraladığımız arabamızla yaptık, bu tur çok turistik ve şehirde birçok acente, bu turu düzenliyor, gereksiz para. Kendiniz yapın, istediğiniz yerde istediğiniz kadar oyalanın, bir gruba bağlı kalmak beni en geren şey seyahatlerimde. Bir not, turu aşağıdaki sıra ile yapın, yol güzergahı en optimum bu şekilde oluyor.

Thingvellir National Park: Burası göreceğiniz en ilginç “park”, içinde şelaleler, göl, kanyonlar, kilise bile var. İnanılmaz bir doğada yürüyüş yapıyorsunuz, her gördüğünüze garip sesler çıkarıyor, sonra bu görüntülere alışmaya başlıyorsunuz. Game of Thrones film seti olarak da kullanılmış burası. Alakasız ama aklıma geldi, İzlandalılar bu hikayelere gerçekten inanıyorlarmış, dedim ya çok naif insanlar.

Bir de bilgi: Parkın içinde, dünyanın en eski parlemento binası var. 930 yılında kurulmuş Altingi, bin yıldan fazla süre her yıl toplanmış, sadece 14. yüzyılda İzlanda, Danimarka egemenliği altındayken bir sene toplanamamış.

https://www.thingvellir.is/en/

Geysir, Strokkur: Geysir bölgesi, Blue Laggon’dan sonra en turistik aktivite İzlanda’nın bu bölgesinde. Hele bir de sadece Rekjavik’e gelip burada birkaç gün takılıp sonra bir tur alıp sadece burayı görüp dönenler var ki, bence böyle yapacaksanız, İzlanda’ya gittim demeyin. Tamam, çok ilginç, su fışkıracak yerlerin önünde durup makinanızı ayarlıyorsunuz, ben dakika tuttum, kabaca 6 dakikada bir 30 metre yüksekliğe fışkırıyor su. Ama ne görkem… Yerden son hızla 100 derece sıcaklığında bir su bu. Tabii üstünüze gelmiyor, merak etmeyin, çünkü çok sıcak su soğuk havayla temas edince buhar oluyor.

Suyun fışkırdığı anın video linkini de buraya bırakıyorum. İlk fışkırmada herkes çığlık çığlığa, sonrakilerde alışılıyor, bir süre sonra bu zayıf kaldı, eh 6 dakika oldu hadi gibi laubalilikler yapıyoruz, sanki hayatımızda her gün geysir gördük, insanoğlu işte

Gullfoss: (Golden Falls) İzlanda’nın en ünlü şelalesi olan Altın Şelale, İzlanda’da, Beyaz Nehir üzerinde bulunan iki katlı ve 32 metre yüksekliğinde muhteşem manzaralar sunan bir şelale. Düzenli yağmurlar ve eriyen buzullar nedeniyle yaz mevsiminde Avrupa’nın en büyük şelalesi haline geliyormuş. Buranın gökkuşağı meşhur, biz çok bulutlu ve yağmurlu bir havada gittiğimiz için göremedik, ama gerçek bir maceraydı. Çok ıslandık ve üşüdük ama çok da sevdik.

Kerid Krater Gölü: Bence gezinin en güzeli buydu ki pek çok golden circle turunda bulunmuyor, görmeden dönmeyin. Başka bir gezegende olduğumu ilk burada hissettim. Toprağın rengi mi, içinde açmış çiçekler mi, bilmiyorum neydi beni bu kadar etkileyen. Kerid krater gölü, 60 metrelik bir çukur, yukarıdan bakınca amfi tiyatro gibi bir şekil, toprağına dokunmayı ve etrafında dolaşmayı unutmayın.

Bugüne ilişkin bir güzellik de, İzlanda’da yolda pek çok yerde göreceğiniz İzlanda atları. Dünyanın en uzun yaşayan, en sağlıklı ve dayanıklı atlarıymış bu tatlı Vikingler. Aslında baktığınızda midilliye çok benziyorlar. Vikingler bu atları 9. Yüzyılda adaya getirmiş, o günden beri ada dışına çıkartılmaları veya başka bir yerden adaya getirilmeleri yazık, saf türün karışmaması için sıkı kanunlarla koruma altındalar. Yola çıkmadan sabahları yanınıza şeker almayı unutmayın

İlk gün turumuz bu şekilde bitti, mutlu bir şekilde yola koyulup 40 km civarında gittikten sonra Güney İzlanda kısmına başlayacağımız ikinci günün öncesinde yol üzerindeki Hvolsvöllur kasabasında kaldık, bir sonraki adım olacak Vik şehrine yakın. Otelimiz Hotel Hvolsvöllur, kayak otellerine benzeyen, inanılmaz sessiz ve hiçlik ortasında bir vahaydı bizim için. Eh, biraz da üniversite yurdu tadındaydı.

https://www.hotelhvolsvollur.is/

Bu bölgenin asıl sürprizi tesadüfen bulduğumuz ve akşam yemeğimizi yediğimiz restorandı, Ranga Hotel, ki İzlanda Lezzetleri yazımda detaylarını anlattım.

İzlanda- 3. Gün: Şelaleler, Vik, Jökulkarson, Höfn

Sabah erkenden kalkıp bulduğumuz ne varsa yiyip yola koyulduk. İstikamet sırayla Selljalandfoss ve Skogafoss şelaleleri, İzlanda’nın en güzeli ünlü Jökursarlon buzulu ve taa en güneybatıdaki Höfn şehri, 4 saatlik araba yolculuğumuz var yani.

Seljalandfoss ve Skogafoss Şelaleleri: Otele çok yakın olan yaklaşık 15 dakikalık bir sürüşle ulaştığımız ilk muhteşem durağımız Seljalandfoss oldu. Burada ıslanmak garanti, su 60 metre yükseklikten akıyor ve suyun akış açısı sebebiyle, altındaki dar patikadan yürüdüğünüzde altından geçmiş oluyorsunuz. Bu özelliği ile İzlanda’nın en büyük şelalelerinden biri.

Skogafoss ise Seljalandfoss’a yakın yol üzerindeki diğer şelale. Burada önce vadiyi yürüyor, sonra merdivenleri tırmanıp şelaleye ulaşıyorsunuz. Benim en sevdiğim şelale bu oldu, çevrelediği doğa ve o güçle akan suyun sakince döküldüğü nehrin sunduğu manzaraların tadı başkaydı. Oldukça yüksekten kuvvetli bir şekilde akan şelalede oluşan gökkuşağını da görebilirsiniz Şelalenin altında büyük bir hazine olduğu söylentilerine inananların sayısı günümüzde de epey fazla.

Şelalelerden sonra, yolumuza devam ettik, burada yol üzerinde bizim gitmediğimiz bir turistik mevki daha var: Skogafoss’dan 11 km devam ettiğinizde tabelasını göreceğiniz Sokheimasandur Plane Crush. 1973’te burada bir Amerikan uçağı düşmüş ve uçağın enkazı hala orada duruyor, turist akınına uğruyor. Yoldan görünüyor, hatta yakın bile duruyor ama git gel 10 km yürümeniz gerekiyor. Niye yazmadı demeyin diye ekliyorum, biz gitmedik.

Vik’te kısa bir dinlenme molasının ardından güneybatıya doğru devam ettik, ertesi gün Vik’e ve siyah kumlu plaja döneceğiz adamıza gidecek feribota binmeden önce. Ama şimdi gezinin en güzel kısmına geliyoruz: Jökulsarlon Buzulu…

Buzuldan önce buraya birkaç yol üzeri manzara serpiştireyim, güneyin güzelliklerini gözünüzde canlandırın diye. Açın en sevdiğiniz müziği, resim çeke çeke ilerleyin, sanki hayatımın en güzel yolunu yaptım o gün…

Jökulkarson Buzul Lagünü: Höfn yolunda, Jökulsarlon buzulunu akşam güneş batarken görmek üzere duruyoruz. Aman tanrım! Bir an nefes alamamış gibi oldum ilk gördüğümde… Yani nasıl bir dinginlik, nasıl renkler inanılmaz bir andı zihnimde. Burada epey oyalandık, kıyısında dolaştık, bol bol resim çektik, drone uçurduk. Sabah buraya tekrar geleceğiz, özel bir tur aldık, tekne ile buzul gölünde dolaşacağız. Ama günbatımı saatleri de apayrı bir huzurdu. Bence resimler konuşsun. Tam lagüne gelirken, ilk olarak sağınızda Diamond Beach (Elmas Kumsal) ile karşılaşıyorsunuz, buraya siyak kumlar parladığı için bu isim verilmiş, bu resimde henüz solda tepenin ardında kalan lagünü görmemiştik, ilk kez buzul gören Türk’ün mutluluğunu resimledik, ancak burası asıl göreceklerinizin fragmanı sadece Ve lagünle buluşmamız hemen arkasında, aşağıda:

Biz o gün o yolculukta pek az konuştuk, sanki doğayı rahatsız etmek istemedik. Bir süre sonra müziği bile kapadık, camları açtık, gittik sadece. Kendimizle baş başa kaldık.

Ve yolumuzun en uzak noktasına Höfn balıkçı kentine vardık akşam. Ne şirin bir yer size anlatamam. Mavi kayıklar, kırmızı ağlar, yine renk renk kutu evler, küçücük, ama ne güzel bir liman şehri. Şehirlerin nüfusu en fazla 10-20 bin arası bu rotada, yürüyünce bir uçtan bir uca 20 dakika Höfn. Ama istakoz işini çok iyi biliyorlar arkadaş. Öyle salaş öyle lokal bir restorana attık ki kendimizi, Humar Höfnin, ortaya söyledik istakoz yanı Viking biralarımızı, ellerimizle yağlarını soslarını akıta akıta yedik.

Zaten yorgunken, bir de üzerine sağlam bir yemeğin ağrlığı eklenince, sürünerek yorgunluktan iyice sürünerek, gece kalacağımız Höfn Arnanes County otele vardık. Tabii buralarda fiyat kalite oranı biraz şaşabiliyor. Hepsi aynı küçük hole bakan 10 oda ve tek banyo. Sabah 7:00’de herkesten önce duşa gireyim diye kalktım, duşumu alıp kapıyı açtığımda iki ecnebi beyefendi peştemallarıyla kapıda bekliyordu. Neyse, bunlar nazar boncuğu, temiz yatak olması yeterliydi.

İzlanda- 4. Gün: Vestrahorn, Jökulkarson, Reynisjfara Black Sand Beach, Vik, Westman Adaları

Sabah gene depomuzu doldurup aynı yolu dönmeden önce, Vestrahorn’a uğradık, ki burası rotamızda yoktu, Höfn içinde duyduk bu parkı. Höfn’e çok yakın bir fotoğrafçılar için cennet bir yer. Arka planda Horny dağları, girişte bir Viking film seti ve bir Viking cafe mevcut, cafede çay buldum inanamayarak… Bir de bir Arjantinliyle tanıştık, cafeyi işleten çocuk, bize her gün yüzdüğünü söyledi… Burası harika bir yer, Höfn’e gelmişken mutlaka uğranası.

Yaşadığımıza bir kere de burada şükrettikten sonra, yolu geri dönüyoruz, bu sefer Jökulsarlon’u sabah keşfedeceğiz, hem de buzulların arasında tekne gezintisi yaparak. Bu inanılmaz tecrübe için gitmeden önce aşağıdaki siteden yerinizi ayırmanız gerekiyor. Biz zodyak turu aldık, normal tekne turları evet daha ucuz, ama zokyak ile çok daha derinlere gidebiliyor ve buzullara daha çok yaklaşabiliyorsunuz. Bu tip tecrübeler hayatta bir kez oluyor mantığı ile bir yetişkin fiyatı 70 EUR verdik, ama fok ailesini, tam yanından geçerken kırılan buzu, inanılmaz renkleriyle buzul lagününün güzelliklerini fazlasıyla yaşayabildik.

Bu sitede her türlü bilgi ve ne göreceğinizle ilgili çok güzel resimler var, ben etrafıma bakmaktan ancak bunları çekebildim

https://icelagoon.is/

Yol üzerinde, Svartifoss şelalesine de uğramak istedik, ama bir anda yağmur bastırdı, git dön 3 km’lik bir yürüyüşten sonra ulaşılan bir şelale olduğu için gidemedik. Vaktiniz olur, hava da güzel olursa, resimlerinden gördüğüm kadarıyla kaçırılmaması gereken bir parkur ve şelale imiş, biz sadece uzaktan resimleyebildik.

Günümüzün devamı bambaşka bir güzellikle, ünlü “Black Sand Beach-Siyah Kumlu Kumsal” ile devam etti. Reynisfjara, İzlanda’nın Güney Sahili’nde, Vík yakınlarında bulunan dünyaca ünlü bir siyah kumlu plaj. Muhteşem bazalt yığınları var, lavların akmasıyla oluşmuş ve sadece burada göreceğiniz iki şey var: biri denizden yükselen Reynisdrangar isimli kayalar (yandaki resimlerde) ve diğeri dağın hemen eteğindeki Gardar isimli piramit görünümlü bazalt sütunlu kayalar. Bunlara, bildiğiniz kükreyen Atlantik denizinin dalgaları eşlik ediyor.

National Geographic, Reynisfjara’yı gezegende ziyaret edilebilecek en iyi 10 tropikal olmayan plajdan biri seçmiş. Gerçekten de, renk oyunları, mavinin görebileceğiniz her tonu ile siyahın uyumu, dalgalar ve denizin sesi inanılmaz bir atmosfer sunuyor. Normalde burada meşhur puffin kuşları yaşıyor, biz bir tanecik bile göremedik mevsim sebebiyle.

İzlanda inanışına göre, bazalt sütunlar aslında bir zamanlar gemileri okyanustan kıyıya çekmeye çalışan korsanlarmış, volkanik patlamalarla lavlar denize akarken bunları bazalt taşlarına dönüştürmüş. Burada Game of Thrones’un bazı sahnelerinin çekildiğini de özellikle belirtmek isterim. Tabii ben hemen bazalt kayalara tırmanıp Beşiktaşlılığımı buraya da iz olarak istedim

Bu arada, kumsalın sağ yönünde bir de deniz fenerinin olduğu çok yüksekte bir bölge daha var, buraya da araçla çıkıp biraz yürüyerek ulaşılıyor, burada da bazalttan oluşmuş bir su kemeri var, biz çıktığımızda çok fazla yağmur vardı, üşümekten resim çekemedim, ismi Dyrholaey kemeri (kapı deliği anlamına geliyor). Burayı da mutlaka görün derim.

Günümüz, sabah bozul lagününde Zodyak ile gezinti, fok balıklarının izlenmesi ve sonrasında volkanik hareketler sonucu oluşmuş simsiyah bir kumsalla devam ediyorken, ada vapurumuzun kalkmak üzere olduğunu hatırlayıp son anda yetiştik. Kısa bir yolculuktan sonra bence gezinin en unutulmaz anlarını yaşadığımız Vestmannaeyjar (Westman Adaları) adalarının en büyüğü ve tek yerleşimi olanı Heimaey adasına ulaştık. Ada deneyimi, İzlanda’ya giden turlarda yer almıyor, ama bence siz mutlaka gidin. Bir de not; ben, seyahatlere çıkmadan, gideceğim bölgede bir ada varsa hemen programa dahil ederim. Adalar güzeldir…

Adaya ulaşıp arka tarafındaki dağın eteklerinde tam şu aşağıdaki kulübelerde kaldık.

https://glampingandcamping.is/

Şöyle bir ortam düşünün, karanlık bir vadi, sadece kulübeler, deniz sesi ve yıldızlar, kimseler yok, ortam mistik… Akşam adaya indik, Avrupa’nın en iyi restoranlarından biri burada: Ödüllü Slippurin (detayları İzlanda Lezzetleri yazımda) Muhteşem bir yemek, unutulmaz bir gündü…

Bu da kaldığımız kulübeler. İçleri süper basit ve doğal olarak WC yok. Ortak WC, ana binada ve ben tabii ki gece yarısı o soğuk ve karanlıkta tek başıma oraya kadar gitmedim, daha doğal başka çözümler buldum

İzlanda- 5. Gün: Westman Adaları, Reykjavik, Eve Dönüş

Sabah kalkıp tekrar şu yanda gördüğünüz ada merkezine indik, bulduğumuz bir fırından ne bulduysak yedik ve 4 bin kişinin yaşadığı, bizim muhtemelen sadece 20 kişi gördüğümüz adadan tekrar feribotumuza binip Vik’e döndük. Ne yazık ki İzlanda gezimizde puffin kuşlarını anavatanları olan adada da göremedik, havaalanından peluşunu almakla yetindik

Bundan sonrası Reykjavik yolunu aynen geri dönmekten ibaret. Öğlen başkente ulaştık, bir anda kendimizi küçük bir batı kasabasından İstanbul’a gelmiş gibi hissederek, Reykjavik’te turladık. Şehirde ciddi bir müzik ve kitap kültürü ve bu nedenle çok iyi cafeleri de olan kitapçılar var. Bir de North 66, Geysir ve Icewear mağazalarının termal ürünler satan mağazaları. Peki doya doya alışveriş yaptık mı? İstedik, hem de çok istedik, ama birer bere almakla yetindik. Çok pahalılar…

Son gecemizi de güzel bir yemekle sonlandırıp ilk gün kaldığımız Hotel Borg’da konakladıktan sonra sabah yine Oslo üzerinden İstanbul’a döndük. Bitmesine en çok üzüldüğüm gezi idi, inanın İstanbul’a bir hafta kadar alışamadım…

İzlanda seyahatinizi planlamak için bilmeniz gerekenleri listelediğim yazıyı okumak için buraya tıklayınız

İzlanda top 10 listem için buraya tıklayınız

Sevgiler,

Beni instagram ve facebook’tan takip edin, yazılarımın özetleri ve vurguladığım kısımlarından hızlıca haberdar olun. @ayseningezileri

8 Nisan 2019